yazar-64
Kutlu’dan Bir Hikâye
‘Arka Kapak Yazıları’ Mustafa Kutlu’nun Dergâh dergisinin arka kapağında yazdığı hikâyelerden oluşan bir kitap. Bu kitaptaki hikâyeler yazarın ‘Az sözle çok şey anlatma’yı amaçlayan şark hikâyecilik anlayışı ile yeni hikâye tekniklerini yoğurarak oluşturduğu üslubunu daha yakından tanımamız açısından faydalıdır. Zira bu hikâyeler, ‘kısa hikâye’ olması bakımından ve genelde durum hikâyeleri olması bakımından yeni, kısalığıyla çok şey anlatması bakımından da geleneksel bir hikâye olma özelliğine sahiptir.
Genelde ‘Uzun Hikâye’ yazarı olarak tanıdığımız Mustafa Kutlu, kısa hikâyelerinden oluşan bu kitabındaki hikâyelerin genelinde gün geçtikçe büyüyen ve sanayileşen şehir ortamında kaybolan değerleri anlatmıştır. Hikâyelerinde toplumsal sorunları, bürokratik ve siyasi yapılanmayı, halkın geçim problemlerini işleyen yazarı bu hikâyelerinde daha bir içe dönük ve üslubunu da daha şiirsel buluyoruz. Bu hikâyeler yazarın, Dergah dergisindeki odasının camında otururken, bir parkta dolaşırken ya da bir Cuma vakti camide iken yaptığı gözlemlerden oluşuyor.
Bu kitaptaki ‘Cuma’ isimli hikâye de yazarın Cuma namazı için gittiği bir camide dikkatini çeken bir çocuğun üzerindeki gözlemleri anlatılmaktadır. Yazar gözlemlerini dikkatini çeken çocuğa yoğunlaştırır. Çocuk kıyafeti bakımından tam bir ‘zamane çocuğu’ özelliğine sahiptir. Yanaklarının kızarması dışarıda yağan yağmurdan ıslanan bedeni çocuğun camiye koşarak heyecanlanmasını ve ürkek ve utangaç ruh halini anlatması bakımından yeterlidir. Kahramanımız dar kot pantolonu ile namazdaki ‘rükû’ ve ‘Tahiyyat’larda zorlanmakta, namaz kılmayı bilmediği için de namazdaki hareketlerde yanında durmakta olan kahraman anlatıcıyı model almaktadır. Ellerini namaza alışkın insanların kendiliğinden bağlayıp koydukları gibi göbek üzerine koymaması aynı zamanda kahramanımızın namaza alışkın olmadığını göstermektedir. Ayrıca hutbe süresince gözünü imamdan ayırmaması, gözünü bir an için kubbeye çevirmesi, yazılara ve tezhiplere bakması ardından, bir kabahat işlemişçesine yeniden gözünü imama kaydırması da çocuğun mahcubiyetini anlatmaktadır. Küçük kahramanımızın içinde bulunduğu bu durum bize, onun doğuştan içinde programlanan bir edep duygusunun sahibi olduğunu göstermektedir.
Yazar, bu hikâye ile kapitalizmin ve adeta onun tanıtım ve sermaye aracı olan popülizmin sebep olduğu milli ve manevi yozlaşmanın yeni nesil üzerindeki tesirini anlatmaktadır. Ama umutsuz değildir. Toplumun genlerinde saklı olan kültürel değerlerle, bu tepeden gelme yozlaşmaya nasıl direndiğini, kahramanımızın namaz kılarken veya hutbe dinlerken davranışlarından çıkardığımız samimiyetle anlıyoruz. Hikâyedeki kahraman adeta lisan-ı hali ile maddeye teslim olmamak adına içinde programlanmış İlahi teslimiyet duygusuna sığınmaktadır. Ayrıca onun bu durumu –geniş çerçevede ele alınacak olursa- toplumun modernleşme ile gelenekler arasındaki ikilemini anlatmaktadır. Bu konuda çocuğun üzerindeki kıyafet ve saç modeli ile davranışlarından ortaya çıkan teslimiyet duygusu arasındaki tezat bize yeteri kadar ipucu veriyor.
Mustafa Kutlu, mekânı tanıyacağımız kadar tasvir etmesi ve tasvirlerini hikayenin baş kahramanı olan bu çocuk üzerinde yoğunlaştırması bakımından tasvirdeki başarısını ortaya koymuştur. Ancak hikâyenin girişindeki tasvirde ilk cümle dil açısından hatalıdır. Yazar çocuğu tasvir ederken ilk cümlede:
‘Saçlarındaki yağmur henüz kurumamıştı’ diyor. Kurumayan yağmur mu yoksa yağmurdan ıslanan çocuğun saçı mı?
Anlatımda ‘kahraman-anlatıcı’ tekniğini kullanan yazar, her ne kadar bir gözlemi sonucu bu hikâyeyi yazsa da gözlemci bakış açısı yerine ‘Hâkim bakış açısı’nı tercih etmiştir. Bunu yazarın ‘Onun kalbinden semaya doğru yükselen münacat ind-i İlâhiye mutlaka en önce varıyor. Onun duası dertlilere derman, hastalara şifa oluyor’ ifadesinden anlıyoruz.
‘Onun duası dertlilere derman, hastalara şifa oluyor’ ifadesi bize onun şark hikâye geleneğinden de faydalandığını göstermektedir.
Hikâye, içinde bir olay barındırmaması ve tamamlanması okuyucuya bırakılması bakımından bir durum hikayesidir.
Ayrıca yazarın bu hikâyede de ‘Beyhude Ömrüm’de olduğu gibi alt anlam itibariyle insanın yaradanıyla ilişkisini anlattığını görüyoruz. (Coşkun, 2005, 63)
Mustafa Kutlu toplumsal gerçeklikleri anlatması bakımından ve tasvir yönünden kendisine has başarısını ortaya koymuştur.