Dr. Faik Özdengül
Lezzet
Yeni doğmuş bir bebek düşünün ki şöyle diyor: "Kimse beni anlamıyor".
Neden? Karnı acıktı ağladı ve kimse onu duymadı. Altını ıslattı ağladı yine fark edilmedi. Annenin ya da bakıcının işi var veya umarsız ya da başka sebeplerle.
Benim esrarım feryadımdan uzak değildir, ancak (her) gözde, kulakta o nur yok. Ten candan, can da tenden gizli kapaklı değildir, lâkin canı görmek için kimseye izin yok. Mesnevi. I. 7-8
İhtiyaçlarımız için ağlıyoruz, konuşuyoruz, mesaj veriyoruz.
Bu bebek üzerinden hayal kurmaya devam edelim. Bebeğimiz sevilmeye ihtiyaç duyuyor, fark edilmek istiyor, acıkıyor ve bunun üstüne sürekli ağlıyor. Ağlamaya devam etmesine rağmen, ihtiyaçları karşılanmazsa bu ağlama da belli bir süre devam edip yerini sessizliğe ve öfkeye bırakır zaten. Böyle bir bebek, anlaşılmadığına, kimsenin onun ihtiyaçlarıyla ve duygularıyla ilgilenmediğine karar verdiği için, ardından da kimseye muhtaç olmamalıyım, kendi kendime yetmeliyim paradigması üzerine bir düşünce sistemi bina edecektir. Bu paradigma gerçek midir? Tamamen değil. İlla ki diğerine empati kurabilecek yetenekte bireyler vardır. Ancak yukarıdaki bebeğimiz şanssızlık eseri, empati yeteneği olmayan bir anneye emanet edilmiştir. Hayatı boyunca da bu paradigmayı ispat etmek için hep gidip empati yeteneği düşük kişilerle ilişki kuracaktır. Bir kısır döngü. Ne zamana kadar? Kendi düşünce ve duyguları üzerinde kafa yoruncaya kadar? Neden böyle hissediyorum? Neden böyle düşünüyorum? Deme gücüne ulaşıncaya kadar.
Artık hepimiz çok iyi biliyoruz ki, diğerini anlamak ve anlaşılmak denen ilişkide sözsüz iletişim temeldir. Hepimiz verdiğimiz ve aldığımız mesajları söz ve sözcüklerin dışında başka bir yolla iletiyoruz ve alıyoruz. Bu çok fazla biliniyor artık. Algı dediğimiz şey daha çok sağ beyinde gerçekleşen bir resim. Bu resmi sözcüklere dökebilmekse ayrı bir kabiliyet. Bebeğimiz henüz konuşmayı öğrenmediği için sadece ağlıyordu ve beden diliyle derdini anlatmaya çalışıyordu hatırlayın.
Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir. Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder.Mesnevi.I.1207-1208
Eğer bebeğimizin yanında mahremlik diline aşina bir anne olsaydı. İkisinin yakınlığı tadından yenmezdi. Bebeğimiz de anlaşılmanın ve fark edilmenin verdiği sıcaklığı hisseder ve güneşin karşısında olgunlaşan bir meyve gibi veya kısık ateşte sevgiyle pişen bir yemek gibi lezzetli bir hale gelirdi.
Hayatımızın ilk yıllarında böyle her tarafı eşit pişmiş yemek olamadığımızdan, güneşin karşısında yumuşayıp esneyemediğimizden bir tarafımız yumuşak bir tarafımız sert, bir tarafımız pişmiş bir tarafımız ham kişiliklerle ilişki kurmaya çalışıyoruz. Böylece herkesin ağzında bir cümle kimse beni anlamıyor. Kimse olduğum gibi sevmiyor. Kimse ne istediğimi anlamıyor. Bu tür insanların söylediği şu aslında, ben doğduğumda annem beni anlamadı ve fark edip olduğum gibi sevmedi.
Aslında hepimiz hala karnı doymamış, altı ıslak ağlayan bebekleriz. Böyle olunca da sağlıksız ilişkiler içindeyiz. Bu tür bebekler sağlıksız dediğimiz dört kategoride ilişki kuruyor:
Rekabete dayalı, üstün olmaya ve hayranlık kazanmaya yönelik, bağlantı arayan ve bağlantısızlığa dayanamayan ve yakın duygusal ilişkiyi beceremeyen tarzda.
İşte Hz Pir'in kılavuz olmadan yolunu bulamazsın dediği olgunlaşma yolu için yeni bir bakıcı gerekiyor. Yeni bir güneş ve ateş. Bizi yeniden pişirecek, sert yerlerimizi esnetecek ve duygularımızı fark edip onları nasıl yönetebileceğimizi gösterecek. Bu süreçte yanımızda olacak, hem kendi düşüncelerimiz ve duygularımız üzerinde düşünmemizi hem de ötekinin zihin ve duygu dünyasını anlamamız konusunda rehberlik edecek.
Ney, dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, haldaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimizi yırttı. Ney gibi hem bir zehir, hem bir tiryak, ney gibi hem bir hemdem, hem bir müştak kim gördü?Mesnevi.I.11-12.
Mahremlik dili duyguların sessizce gidip geldiği dildir. Empati ve dikkat vardır. Birbirine karışmadan yan yana duran iki olgun ve esnek deniz arasındaki yakınlıktır. Kendi düşünce ve duygularını tanıyıp yönetebilen ve diğerine de empati kurabilen iki ruh arasındaki bağdır. Sözcükler de böyle bir ilişkide birbirini çok iyi bilen iki müzisyenin beraber çaldığı bir melodidir. Onlar hem kendi enstrümanlarını çok iyi tanıyıp çalarken bir yandan da diğerini duyar. Böyle bir orkestrada takip edilirse her birey hem kendi müziğine konsantre olurken bir yandan da diğeriyle göz göze gelir onu takip eder. Uyum üst düzeydedir.
Söz bitmez, gün uzar. Maksat hasıl olmuştur. Pişmemiş yerlerimizi görüp onları da ateşe verme cesareti isteyelim Allah'tan. Sevgiyle pişiren ahçılara rast gelmek nasip olsun. Lezzetli olalım, lezzet bulalım inşallah.