yazar-28
Lübnan Senaryoları...
Hükümet Lübnan’a asker göndermeye kararlı. Tuz avuçlarında hazır olduğundan Mehmetçiğin canı pek önemsenmediğinden karar çoktan çıkmış sayın. Anayasada böyle bir karar için üçte iki çoğunluk arandığından o da ellerinde ya. İşlem tamam.
Bu kadar sıkıntılı bir konuyu bu kadar ucuz izahlarla geçiştirmelerini anlamak imkânsız. Mesela AKP bu konuda üçe bölünmüşmüş, en önemli grupta Barış Gücü (kimi kimden koruyacak bir güç ise) komutanlığını bize verirlerse “Evet derim” diyenler. Yahu kim alıp da kaçacak? Kim size komutanlık verir? Orada menfaatleri olanlar kendi aralarında komutanlık için birbirlerini yiyor. Kim sizi hesaba alır? Hiç farkında değiller. İtalya Akdeniz’deki menfaatlerinden dolayı ve bir kez daha şans yakalamış olmanın hevesiyle komutanlığı şimdiden kapmış durumda. Bizimkiler dünyada yoklar.
Bakıyorsunuz bir terör eylemi. Nutuklar hemen hazır. Müslüman’dan terörist olmaz. Elhak doğru, tabii ki terörist olmaz. Sonra İsrail Lübnan'a saldırıyor, iki askerin kaçırılması bir bahane. Daha önce Müslüman’a gönderme yapanların sesi soluğu çıkmıyor. BOP’taki durumumuzu gözden geçirir ve gerekeni yaparız derken ki hava anlaşılan gözden geçirmeden sonra sönüvermiş. Baksanıza hiç ses yok. Aynı tarihlerde Ankara’da Glocal Forum diye Mossad finansörlüğünde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın düzenlediği toplantı da ne nutuklar atılıyor. O da başka bir sıkıntı.
Olayları iyi takip edin. Herkes böyle bir hareketin Suriye'yi vurarak başlayacağına inanıyordu. Hiç Lübnan'dan bahseden oldu mu? İsrail birden Lübnan'ı vurdu ve Hizbullah herkesin gündemine oturuverdi. Çünkü ciddi bir askeri ve sivil güç. Hükümette temsilcileri var. İsrail Hizbullah’ın silahsızlaştırılmasını istediğinde ilk karşı çıkan Lübnan askeri yetkilileri oldu. Bizi kim korur diye. Nasrallah sadece “Lübnan ordusuna silah teslim ederiz” dedi. Lübnan da Hizbullah’ın silahını almayacağını daha önce belirtti. Peki silahları toplayarak İsrail'in Suriye’yi vurması sırasında kim kuzeyi kontrol altına alacak? BM Barış gücü tabi ki. Üstelik öyle bir konuşlanma olacak ki Hizbullah’ın atış menzili İsrail'e ulaşamayacak. Kuzey emniyette olacak. Ve buna hizmet edenlerden biri de Türkiye olacak. Allah Müslüman’a sabır versin.
Bu arada önemli bir gelişme daha var. İsrail Başbakanı Olmert, İsrail'le diplomatik ilişkileri olmayan ülkelerden gelen birlikleri kabul etmeyeceğini söyleyerek BM'nin işini iyice zorlaştırdı. Bunu söylerken Endonezya, Malezya ve Bangladeş'i kastediyordu. Çoğu ülke Ortadoğu'da yeni bir savaşa katılmaya büyük bir heves duymuyorken, İsrail de çok uluslu birliklere asker gönderecek ülkelerin arasından seçim yapma lüksünü ve utanmazlığını kendinde buluyor. Fransız Dışişleri Bakanı Philippe Douste Blazy Çarşamba günü Lübnan'daki UNIFIL güçlerinin iki misyonu olduğunu söylüyor. Birincisi Lübnan ordusunun güneyde konuşlanmasını sağlamak. İkincisi ise "Tüm sınırlardan -tekrar ediyorum- tüm sınırlardan gelen silahlara koyulan ambargoyu garanti altına almak." Bu aslında Hizbullah’a, dolayısıyla da İran’a bir göz dağı...
BM dünyanın ortak karar mekanizması değil. Büyük devletlerin kendi arzularını diğerlerine kabul ettirmek için kurulan bir örgüt. Ondan önce Cemiyet-i Akvam kurulmuştu. İkinci dünya savaşını çıkarıp yok oldu. Sudan’ın Darfur bölgesinde şiddet üç yıldır devam ediyor. 200 bin kişi hayatını kaybetti, iki milyon kişi göçe zorlandı. BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkına sahip iki ülke, ekonomik çıkarları nedeniyle Güvenlik Konseyi’nin Darfur krizine el koymasını engelliyor. Pekin ve Moskova, ticaret ortakları Hartum yönetimini koruyup kolluyor. Süper güç ABD, 30 gün boyunca BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın barış çağrılarının Güvenlik Konseyi’nden karar olarak çıkmasını engelledi. Yani ABD, Lübnan operasyonu sırasında açıkça taraf tuttu. Anlaşılan ve bilinen o ki: BM iddia edildiği gibi dünya halklarının çıkarlarını koruyan, devletler üstü bir örgüt değil.
Şimdi birkaç ülkenin askerleri daha Lübnan’da konuşlanacak. Kanada, İrlanda, Finlandiya ve belki de İsviçre bölgeye asker gönderecek. Ama gerçek şu ki, mavi berelileri Lübnan’a götürenler, yani asıl aktörler, Akdeniz bölgesinde çıkarları olanlar. Örneğin barış gücüne komuta etmeyi kabul eden İtalya, ‘Akdeniz bölgesinde oynanan oyunda ben de varım’ diyor. Keza Fransa da bölgede elini güçlendirmenin peşinde. Almanya’nın asker sevkıyatına hazırlanması da kendi çıkarları doğrultusunda bir hamle. Soğuk Savaş döneminde böyle bir tutumun sergilenmiyordu: Doğu ve Batı blokları karşılıklı vetolarla karar çıkarılmasını engelliyordu. Şimdiyse, yani terörle mücadele döneminde, ABD, BM dışında istediği gibi at oynatıyor, konsensüse yanaşmıyor dahi. Büyükanıt paşanın Varşova Paktı’nın yok olmasından sonra NATO’nun yeniden değerlendirilmesini hatırlatan sözleri bu anlamda ciddi.
Bütün bunlara rağmen stratejik ortak istedi diye asker gidecek. Tabii sıkıntılarla beraber. Her ne kadar Meclis Başkanı farklı düşünse de iç tüzük onun gibi demiyor. Arınç Meclis karar alır dedi, onaya gerek yok. Anayasa böyle. Ama iç tüzükte konu başka değerlendirilmiş.
MADDE 130. - Anayasanın 92. maddesinin birinci fıkrası gereğince, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına belli bir süre için, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, Türkiye Büyük Millet Meclisince izin verilir. Bu kararı Cumhurbaşkanı uygular.
Eğer kararı gerçekten Cumhurbaşkanı uygulayacak olursa hükümette ikinci bir sıkıntı daha olacak demektir. AKP’liler bu kararın sembolik olduğunu söyleyebilirler ama orduların başkumandanı Cumhurbaşkanıdır. Sayın Cumhurbaşkanı her platformda da bu karara karşı olduğunu açıkladı. Bu nasıl aşılacak belli değil, ama umarım meclisten bu karar doğru bir şekilde geçer ve ret edilir.