Mustafa Yiğit
Mahalle baskısı...
Biz mahallemizde çok büyük baskıya uğrardık önceden…
Mahalleli her bir evin çocuğunu tanır bilirdi.
Herkes birbirinin ıcığını cıcığını bilirdi…
Evimizden uzaklaştık mı, diyelim ki karşı mahalleye geçtik, orada küçük yaramazlıklar yapmaya kalktık, bizi o an gören kendi mahallemizden bir büyük ağabey, kulağımızdan tutar ve eve kadar götürür, “Çocuğunuza sahip çıkın onun bunun kapı zilini çalıyor, bahçesine giriyor” diyerek annemize teslim ederdi.
Mahallenin büyük kızları da bu baskıdan nasibini alırdı.
Diğer yerlerden, semtlerden çocuklarla görülme ihtimalleri neredeyse yüzde sıfırdı.
Bazıları da her şeyi göze alıp bu işe kalkışabilirlerdi.
Öyle kafeler, barlar diskolar yoktu, en fazla şehrin birkaç sayılı pastanesi vardı ve oralara gidilirdi.
Tabii ki bu pastanede biriyle görünen kızın “adı çıkardı”…
Bu nedenle kimse “adının çıkmasını” istemezdi.
“Adı çıkacağına canı çıksın” cümleleri de sanırım o günlerden aklımıza kalanlardan…
Şimdilerde yaşanan “düzeyli ilişkilerin” o günün terminolojisinde adının ne olacağını tahmin bile edemiyorum.
Televizyonda öyle topluca “Fatmagül’ün suçu ne?”, “benimle evlenir misin?” seansları düzenlenmezdi.
İzlenen en ahlak dışı dizi “Dallas”tı…
Mesela yine eskiden kimse evine yardım gelsin istemezdi….
Muhtarlar falan mahalledeki ekonomik durumu olmayanları tesbit ederler, onların evine bazen yardım gelirdi…
O yardımın çoğu defe geri çevrildiğini bilirim…
“Biz o kadar düşmedik, kim yazdırmış bizi, bizim adımızı kim vermiş muhtara” diyerek çılgına dönen aile fertlerini bilirim…
Çünkü mahallede birinden yardım almak eskiden “onur kırıcı” bir şeydi.
Kimsenin sana “yazık” demesine tahammül edemezdin...
Hatta yardım geldiğinde, -bırak bu yardımı almayı, geldiğinde- sen artık mahallelinin yüzüne bakamazdın…
“Onun bunun eline bakacağına git çalış, çocuğunu ona buna muhtaç etme” diyen mahalle büyükleri vardı…
Evin büyüklerine bakmayanlar kınanırdı…
Dede ve nine evde torunlarıyla otururdu ve onları “yaşlılar evi”, “huzur evi” gibi mekanlara bırakanlara mahalleli “baskı” uygulardı.
Kimse bu utançla yaşamamak için anasına, babasına evinde bakardı.
Öyle “yaşlı bakım parası” falan da yoktu.
İnsanlar sosyal devlet nedir bilmezlerdi, çünkü merhamet vardı gerçek anlamda…
Mahalle baskısı “merhametsizlik” e karşı uygulanan sosyal kontrol mekanizmasıydı….
Şimdi mahalle baskısı “siyasal” bir anlam taşıyor…
Şimdi yaşanan şey, “merhamet”in değil, siyasal çıkarların ve siyasal çatışmaların adı haline geldi.