Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Manevi çekaptan geçmek
İnsan arapça bir kelime olup "üns” ve "nesy” terimlerinin müşterek bir terkibidir. Üns yabaniliğin aksine; yakınlık, sevecenlik, ülfet ve alâka anlamına gelir. Bu duygu insanın hemcinsleriyle ve yaratıcısıyla kolayca kurabileceği ilişki ve iletişimi ifade eder. Nesy ise, hayvaniliğin aksine; gaflet, bildikten sonra unutmak, anlamamak, hata etmek gibi manaları kapsamakta olup, insanın "ilk misâk”ı her zaman örtebileceği, yani yaratıcısına başkaldırıp ilişkiyi koparacağını vurgulamakla birlikte psikolojiye konu olan hafıza kaybı, unutkanlık manasına da gelmektedir.
Nisyan ve ünsiyetkökünden geldiği ileri sürülen ins; insan ve nâs vasfıyla, insanın Allah’la olan iç bağlantılarına işaret edilmiş, Allah –insan ilişkilerini vurgulayan ayetlerde insanoğluna, insan ve türevleri kullanılarak seslenilmiştir.
Gerçekten insana insan denilirken geliştirilen farklı yorum ve düşünceler dikkat çekicidir. İnsanın manevî özelliği itibariyle insan kelimesinin türevleri açısından bazı yorumlar şöyledir:
O, cismi, sûreti ve bedeniyle halk, rûhû ve manâsıyla da Hak’la ünsiyet edebildiği, beş duyu organı aracılığıyla dış âlemden etkilendiği ve duygu alış-verişinde bulunduğu için ünsiyyet eden ve edilen anlamında “ünsan”dan insan olmuştur.
İnsan eşyayı duygu, akıl ve ilim yoluyla idrâk edebildiği için; görmek, bilmek, duymak ve hissetmek anlamındaki “inâs”tan türemiştir.
İnsan, değişen şartlara intibak edebildiği ve uyum gösterdiği için hareket etme ve değişme yeteneği anlamına gelen “nevs”ten türetilmiştir.
Çok unutan ve unutkan olduğu için nisyan kökünden insiyan olmuş, hemzesi arap dili ve gramer kaidelerine göre fazlalık kabul edilerek atılmış ve “insan”a dönüşmüştür.
İnsana ilişkin sözcüklerden bir diğeri de "beşer"dir. Beşâret kelimesinden türeyen beşer, dış görüntüsü güzel olan demektir. Bundan dolayı insan, "beşer" olarak adlandırılmıştır. Çünkü canlı varlıklar içerisinde sureti (şekli) en güzel olan, insandır. Ayrıca cildin dışı parlak olduğu için beşer denilmiştir. Her iki kelime de Kur'an'da kullanılır.
Beşer, biyolojinin, insan ise; şair, filozof ve dinin üzerinde söz söylediği ve ilgilendiği canlı türüdür. Diğer bir deyimle, dış görünüşü, gövdesi kastedildiğinde beşer; erdem ve olgunlukları istidat ve duyguları kastedildiğinde insan kavramının kullanılmış olması anlamlıdır. İşte bu sebeple eğer insanın yaratılış ve davranışlarındaki güzelliklerden bahsederek, onun, diğer varlık kategorileri arasındaki değerini ve yüceliğini ortaya çıkarmış oluruz.
“Kim kendini tanırsa, Rabbini tanır” şeklinde bir söz vardır. İşte insanın kendini tanıması, yaratılışındaki olağanüstülükleri tespit edip, Allah’a yönelmesi, bir diğeri de iç âlemine zaman zaman yolculuklar düzenlemesidir. Her iki durumda da insan, Rabbiyle olan ilişkisini kavileştirmiş olacaktır.
İnsanı mutlu eden şey, salt onun maddi hazlarına ve hevasına hitap eden şeylere kavuşması değildir. Asıl insanı mutlu eden şey, manevi hazlarına hitap eden şeylerle ünsiyet kurmasıdır. Çağımız biraz da haz ve hız çağı olduğu için, insan mutluluğu başka yerlerde arayabilmektedir. Bu tür yanlış adresler, seraba benzer, koştukça insana umut verir ama sonu boştur.
O halde insan bazen kendisiyle baş başa kalacağı, kendisini manevi çekaptan geçireceği programlara tabi tutmalıdır. İnsanın zaman zaman iç murakabe ve muhasebe yapmasında mecazi anlamda bir tûr-i sînâsı, bir zeytin dağı, bir hırâ’sı olmalıdır. Gönül tellerini akort etmede ve manevi işlerlik kazandırmada buna ihtiyaç vardır. Onun için Türkçemizde “tebdil-i mekânda rahmet vardır” diye bir söz var. Gidilecek mekânlar iyi seçilmelidir. Eğer imkânımız varsa, manevi dünyamızı yeniden inşa etmeye, bizi yeniden Kur’an ve Efendimiz Hz. Muhammed (a.s)’la buluşturmaya vesile olacak mekânlar seçilmelidir.
İnsan-ı kâmil olma yolunda gayret edenlere ne mutlu!