Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Mâtürîdîlik ve Laiklik
Gündüz Aktan’ın Neşe Düzel’e verdiği mülakatta (Radikal, 09.07.2007) ilginç görüşler var. Sayın Aktan bu mülakatında İmam-ı Mâtürîdî’yi tanımanın önemi üzerinde duruyor. Hatta zaman zaman Mâtürîdîliğin yaşadığımız modern zamanlarda önemini ve değerini yazı yazdığı gazetenin sütunlarına da taşıdı. Dolayısıyla onun bu konudaki görüşlerine katılmamak elde değil. Mutlaka bugün İmâm-ı Mâtürîdî yeniden tanınmalıdır. Artık onun Kitâbu’t-Tevhid’i Türkçeye kazandırıldı, Te’vilâtü’l-Kur’an’ı matbu olarak da neşredildi.
Gündüz Aktan İmam-ı Mâtürîdi’yi gerçekten tanıyor mu?
Yazdıklarına ve konuşmalarına bakılırsa tanımasına tanıyor da, acaba hangi kaynaklardan tanıyor? Kulaktan dolma bilgilerle mi yoksa doğrudan İmâm-ı Mâtürîdî’nin eserleri yoluyla mı? Bu konuda benim kuşkularım var. Sanki birinci kanaldan, yani kitabî değil, şifahî yolla. Birileri öyle anlatmış olabilir.
Yıllardır Mâtürîdî’yi eserlerinden okuyoruz; ya biz anlamıyoruz ya da Sayın Aktan? Elbette Mâtürîdî’nin görüşleri konusunda Sayın Aktan’la katıldığımız ortak noktalar da var. İddialarının bir kısmı tamamen de temelsiz değil. Bu hakkını da yememek gerekir. Ama bazı görüşleri İmâm-ı Mâtürîdî söylemediği halde, söylettiriliyor gibi geliyor bana.
Bir zamanlar birileri Hocam sizi Ankara’da falan düşünce kuruluşuna davet edeceğiz. Hayırdır, niçin? dediğimde, bize İmâm-ı Mâtürîdî’de din-şeriat ayrımını anlatmanız için, demişlerdi. Ben de onlara, Mâtürîdî’nin ve onun bağlı olduğu Ebû Hanife’nin bu konudaki görüşü bellidir. Her ikisinin de dinden kastettiği usûlü’d-dîn, yani iman esasları. Şeriattan kastettikleri de ameli hayatla ilgili uygulamalar. Bunların dediği, “semavî dinlerde iman esasları sâbit, şeriatta değişkenlik” olmuştur. Bunlar bugün itibariyle ekmel din olan İslamiyet için geçerli değildir, demiştim. Elbette İslam’ın iman esasları konusunda bir içtihat olmaz ama anlatmada yöntem olarak değişiklikler olabilir. İçtihat, daha çok İslam’ın muamelât alanında olabilir. Yaşadığımız modern zamanlarda önümüze çıkan problemlere çözümler bulmak için dinde müçtehit düzeyinde olan kimseler içtihat yapabilir. Bu zaten bilinen bir husustur.
Cumhuriyet döneminde din-devlet ilişkilerine yeni bir anlayış getirilmiştir. Bu sebeple Atatürk, toplumun bid’at ve hurafelere bulanmış din anlayışlarını düzeltmek için yeniden aslî kaynaklara müracaat etmek adına bazı girişimlerde bulunmuştur. Örneğin; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a Kur’an’ı yeniden tefsir ettirme, Ahmed Naim’e Sahih-i Buharî’yi şerhettirme, M. Akif’e Kur’an’ın mealini yeniden yazdırma gibi siparişler bunun başında gelir. Ayrıca Ömer Nasuhi Bilmen hocanın Fıkıh ıstılahları kamusu yazması bu girişimin bir devamı olarak görülmelidir. Mustafa Kemal Atatürk, Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır’
Öte yandan Sayın Aktan şunları söylüyor:
“Bugün 'Dindar insan laik olabilir mi' diye soruluyor. Evet, olabilir. Bunun en iyi örneğini Matüridi verdi. İmam Maturidi 850–950 yılları arasında Semerkant'ta yaşamış olağanüstü bir din adamıdır. Bir dehadır, Türk’tür. O, diyanetle siyasetin ayrılmasını savunan ilk kişi oldu ve 'Kuranı yaratan Allah'tır. Allah vahyi yarattı. Allah vahyi yarattı da aklı kim yarattı?' diyerek aklı savundu. Onun teolojisinde aklını kullanan ve aynı zamanda da inanan birey vardır. 'İyilik ve kötülük sizden gelir, kaderinizden gelmez' der. O, kadere inanmaz. Bu çok önemli. Çünkü eğer kaderiniz yoksa siz sorumlu ve ahlaklı birey olursunuz. Zira esas olan sizin eylemlerinizdir. Matüridi bireyleşmeyi ortaya çıkardı. Ayrıca geçerliliğini kaybetmiş ayetler de...”
Bu metinde de görüldüğü gibi Sayın Gündüz Aktan İmam-ı Mâtürîdî’nin ‘kader’i inkar ettiğini iddia etmekle kalmıyor, bir de Mâtürîdî’nin bakış açısında ‘geçerliliğini kaybetmiş âyetlerden’ bahsediliyor ki, aman Ya Rabbi, ne büyük iddialar, ne büyük yanlışlar. Mâtürîdî mezarından doğrulsa, bu ben değilim, der gibi geliyor bana.
Bu iddialar üzerine Neşe Düzel:
Evet, o ayetlere ne oldu? diye sorma gereği duyuyor.
Buna Sayın Aktan: “O ayetler, Matüridi'de akılla uygulamadan düşüyordu. Çok ileri bir çizgidir bu” şeklinde cevap veriyor.
Görüldüğü gibi biraz da Aktan, kendi düşüncelerine meşrûiyet kılıfı giydirmek için Mâtürîdî üzerinden konuşuyor.
Sayın Aktan’ın selef tanımı da çok su götürür cinsten. Acaba, tarihteki selefilikle günümüz selefiliğini biliyor mu? Bir başka soru, günümüz selefi İslam anlayışı kaç çeşittir? Selefî olup olmamanın ölçüleri nelerdir? Hele günümüzde modern hayatın bütün nimetlerinden tepe tepe istifade eden, yaşantısıyla modern, legal siyasî hareketlerin içinde olan insanlar nasıl selefi oluyor muş? Kaldı ki, kendisini -marjinal da olsalar-selefi olarak tanımlayan kişiler, parti küfürdür görüşünü seslendirmek suretiyle partilileri tekfir edip dururken, nasıl oluyor da demokratik kuralları içselleştirmiş insanları ya da siyasi parti mensuplarını selefi olmakla suçlayabiliyor? Sonra bu insanlar kendisi gibi, itikatta Mâtürîdî, amelde Hanefi ya da Şafii.. Hem de mezhepler konusunda ödün vermeyen insanlar, nasıl selefi kabul ediliyor?
Doğrudur, yeni Selefi akım, Mâtürîdilikle çatışma noktalarına sahiptir. İslam düşünce tarihinde (dün-bugün) fikir düzeyinde kalan bu görüş ayrılığı hiçbir zaman fiziki alana taşınmamıştır. Zaten bu durum çoğulculuğun bir gereği değil midir? Müslümanlar birbirlerinin farklı akide ve görüşlerine saygı duyarlar. Benim tavsiyem eğer görüşlerinde iddialı ise, Sayın Aktan’ın Mâtürîdiliği ve selefî akımları bilimsel düzeyde yeniden araştırmasıdır. Yoksa hem İmâm-ı Mâtürîdî’yi, hem bu dini akımları yanlış tanıtma vebalinden kurtulamaz ve hem de başkalarını değerlendirmede âdil ve objektif davranmış olmaz.