Prof. Dr. Ali Akpınar
MEDENİYET KAVRAMI ÜZERİNE
MEDENİYET KAVRAMI ÜZERİNE
Hicrî 1431. Yıla girmemiz sebebiyle geçen hafta kaleme aldığımız Medine’ye Hicret, Medeniyete Hicrettir başlıklı yazımda medeniyet kavramını hayat tarzı, insanın maddî ve manevî eserlerinin tümü, insan-hayat-kainat etkileşiminin ürünleri, insanlığın her alanda ilerlemesi şeklinde tanımladıktan sonra, Peygamberimizin insanlığa getirdiklerini bir gazete yazısı çerçevesinde ana hatlarıyla özetleyip Peygamberimizden önce adı Yesrib olan şehir, İslam ile Medine oldu, Medeniyetin merkezi oldu, diğer İslam şehirlerine ve tüm insanlığa örnek oldu diye bağlamıştık.
Yazının muhtevasından çok başlığına takılan bir kardeşimiz yazımızla ilgili olarak yazdığı yorumda özetle medeniyetin İslam dışı bir kavram olduğunu, Türkiye’de bu kavramı batıdan medet uman modernist İslamcılar’ın kullandığını,, oysa medeniyetin aslında zulüm olduğunu söyleyerek Peygamberimizin asla medenî olmadığını falan söylemiş…
Biz bu yazımızda konuya açıklık getirmeyi uygun bulduk.
Bir kere şunu söyleyelim ki bir sistemin beyni ve dili olan kavramlar elbette çok önemlidir. Onların içerisinin doğru bir şekilde doldurulması ve yerli yerince kullanılması da önemlidir. Bizzat Yüce Allah tarafından mükemmel kılınan İslam’ı doğru anlayıp anlatabilmek için, onun kendi kavramlarını kullanmak da önemlidir. İslam’ın kendini tanımlamak için başka sistemlerin kavramlarına ihtiyacı da yoktur. Bu yüzden Allah katında yegâne hak din olan İslam’ı günümüz insanına sunarken, onun yanına herhangi bir başka kavramı eklemeye de gerek yoktur. İslam, İslam’dır ve Allah ve Rasülü nasıl tanımlamışsa öyledir. Tabi ki bu durum, bu çağın insanının dünyadaki gelişmelere ilgisiz ve duyarsız kalması, çağı ve çağın getirdiklerini yorumlamaktan geri durması anlamına gelmez. Hayat dini olan evrensel din İslam’ın her çağa söyleyeceği pek çok şey vardır. Mehmet Akif, medeniyet maskesi altında İslam’a ve insanlığa saldıran vahşî batıyı tek dişi kalmış canavar olarak tanımlarken asrın idrakine İslam’ı söyletmenin gereğine de dikkat çeker ve şöyle der:.
Alınız ilmini Garb’ın, alınız sanatını;
Veriniz hem de mesainize son süratini.
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin yalnız… (M. Akif, Süleymaniye Kürsüsünde)
Öte yandan medeniyet kavramı, Medine kelimesi ile aynı kökten türemiş Arapça bir kavramdır. Bilindiği üzere Peygamberimizin hicretinden önce adı Yesrib olan şehir Medine ismini/unvanını almış ve bu dönemde inen ve tevhid yanında, ibadet, ahlak ve muamelattan bahseden sureler de Medenî sureler olarak adlandırılmıştır. Medine, boyun eğilen, itaat edilen yer anlamına dâne kökünden türetilmiştir, din kelimesi de aynı köktendir.
İslam düşünürü Farabî, yöneticisi ve halkı erdemlerle bezenmiş şehir ve ülke anlamına el-Medinetü’l-Fâzıla kavramını ilk olarak kullanan kişi olmuş, ondan sonra pek çok sosyal bilimci Müslüman âlim bu kavramı bir ahlak terimi olarak kullanmıştır. Nitekim bu kavramın karşıtı olarak da erdemli olmayan ülke ve yönetimler için de el-medinetü’d-dâlle, el-medinetü’l-câhile, el-medinetü’l-fâsıka gibi kavramlar kullanmışlardır.
Medeniyet kavramı, Tanzimatçılar tarafından batıdaki civilisation tabirini karşılamak üzere bulunmuştur. Bugünkü gibi bir batı kavramını aynen alma yerine kendi dilimizde bulunan bir kavram kullanılmıştır. Bulunmuştur diyoruz zira kavram aslında bizimdir ve çok eskilerden itibaren kullanılmıştır. Mesela 339/950 de vefat eden Farabî’nin bir eserinin adı Kitabü’s-Siyaseti’l-Medeniyye; 638/1240 da vefat eden İbn Arabî’nin bir eserinin adı Fütûhâtü’l-Medeniyye’dir. Aynı şekilde İbn Haldun, Kâtib Çelebi gibi pek çok kişi de eserlerinde bu kavramı kullanmışlardır.
Kavram batıda kullanılan bir kavramın karşılığı olarak Türkçede kullanılırken batı hayranlığı etkili olmuştur, ancak daha sonra kavram Müslüman bilim adamları tarafından içi doldurulmuş ve Müslümanlar tarafından benimsenmiş ve batı hayranlığının ötesinde bir kavrama dönüşmüş, vahşî batı için Batı Medeniyeti, bizim maddî ve manevî birikimlerimiz için de İslam Medeniyeti tabiri kullanılır olmuştur. Bu isimle Arapça ve Türkçe pek önemli çalışma yayınlanmıştır. Nitekim son zamanlarda yukarda tanımını verdiğimiz anlamlarda kullanılmaya başlamıştır ki bizim de yazımızda kullandığımız anlam budur. Yoksa ne batı hayranlığı, ne vahşî batının kültür emperyalizmi ve ne de modernist yaklaşım sergilemektir amacımız. Zaten yazının muhtevası da bunun şahididir. Burada bunları okuyucularımıza aktarmamıza vesile olan kardeşimize de teşekkür ederiz, vesselam.