Doç. Dr. Murat Kayacan
Mekân değişikliği ve ifsad
“Toplu konutlarda yaşam”ın insanları dünyevileştirdiği mutsuz ettiği, kamplara böldüğü, steril hayatlara yönlendirdiği, mahalle kültürünü yok ettiği vs. eleştirilerine sıkça rastlıyoruz. Acaba mekân değişikliği insanı her zaman olumsuz şekilde mi etkilemektedir?
Bazı peygamberler vardır ki, Kur'an’da onların bulundukları beldede kalmadıkları, başka beldelere gittikleri anlatılır ama onların bundan bir rahatsızlık duyduklarından söz edilmez. Sözgelimi Hz. Nuh, kavminin vahye kulak vermemesi ve ona muhalefet etmesi nedeniyle aldığı ilahi emir doğrultusunda “gemi yolculuğuna” çıkmakta, tufan sonucu yaşadığı beldeden eser kalmamakta ve geminin demir attığı yerde inananlarla birlikte yepyeni bir hayata başlamaktadır. Hz. İbrahim de eşi Hacer ve oğlu İsmail’i bulunduğu yerden alarak Kâbe civarına bırakmakta ve hanımı ile oğlu da orada öncekinden farklı bir hayat sürmektedir. Kenan ilinde yaşayan Hz. Yakup ve oğulları kıtlık döneminin gelmesiyle bulundukları yeri bırakıp, Hz. Yusuf’un daveti üzerine topluca Mısır’a gitmektedirler. Hz. Musa da doğup büyüdüğü Mısır’dan çıkmak zorunda kaldığında bir süre Hz. Şuayb’ın bulunduğu yerde bir tür köy hayatı yaşamış ve bir süre de “ilim sahibi bir kul ile” deniz ve kara yolculuğuna çıkmıştır.
Kur’an’da anlatılan fakat pegyamber olduğu konusunda elimizde bir bilgi bulunmayan Zülkarneyn de bulunduğu yerde kalmamış uzak mesafelere doğru yola çıkmış ve gittiği yerlerden birinde mazlum ancak laf anlamaz bir kavme rastlamış, onlara vakit ayırmayı lüzumsuz görmediği gibi, düşmanlarına karşı onlara ücretsiz teknolojik bir hizmet de sunmuştur. Dinleri uğruna yaşadıkları toplumdan ayrılıp bir mağaraya sığınan gençler de (Ashab-ı Kehf) uyandıkları zamanda yaşayanlar ve sonraki dönemdeki insanlar için ibret vesilesi olmuşlardır.
Bugün Türkiye’de yaşayan halkların önemli bir kısmının ataları Orta Asya’dan Anadolu’ya gelmiş ve yeni mekânlarına uygun bir hayat sürmenin yollarını arayıp oraya bir şekilde uyum sağlamışlardır. Yine Türkiye’den Avrupa’ya –özelde Almanya’ya- çalışmaya gidenler zorluklara rağmen oraya yönelik projeler geliştirmeye başlamışlar ve İslam’ın oraların gündemine girmesine vesile olmuşlardır.
Kur'an’dan ve tarihten verdiğimiz örneklerden yola çıkarak, “İnsanın bulunduğu ülkeden, şehirden, mahalleden ya da köyden yeni bir mekâna gidip yerleşmesi illa da şerle sonuçlanmaz.” dememiz mümkündür. Hicrette hayır, harekette de bereket vardır. Köy veya mahalle kültürünün olduğu bir yerden insanların -isteyerek veya yaşam şartlarının zorlamasıyla- artık toplu konutlarda yaşar hale geldiği günümüzde bazı uyum sorunları yaşanabilir ancak bu mekân değişikliği güzel sonuçlar da getirebilir. Bir önyargıyla eskisini hayır yenisini şer gibi gö(ste)rmenin alemi yoktur. Bu anlamda hayat içtihat üzerine kuruludur.
Toplu konutların oluşturulması sonucu ortaya çıkan site tarzı yeni hayatlarda tuğyan, kibr, küfr, israf vs. istenmeyen durumlar ortaya çıkıyorsa, yapılması gereken bu kalbî hastalıklara ve olumsuz sonuçlarına karşı tedbir almanın ve insanları hayra teşvik etmenin yollarını bulmaktır. Yoksa “Tekrar mahalle ve köy hayatına dönüş olursa bunlar olmaz.” türü romantik yaklaşımların sağlam temelleri yoktur. Zaten birkaçını verdiğimiz İslam’ın hoş görmeyeceği bâtıl tavırlar (tuğyan vs.) köy ve mahalle hayatında da mevcuttur. Ek olarak, site türü bir hayat insana “güvenli bir ortam” sağlıyorsa, insanların bunu önemsemeleri kınama gerekçesi yapılmamalıdır. Sözgelimi ailelerin, küçük yaştaki çocuklarının dışarıya çıktıklarında, yaşlarına uygun oyun alanlarında emniyetli bir şekilde oynayıp evlerine dönebileceklerinden büyük oranda emin olmaları hem o aileler hem de çocukları için güzel bir nimettir. Bu tür bir hayatı tercih edenlerin “sokak çocuklarına” duyarsız kalması mümkündür ancak bunun tek gerekçesi “toplu konutlarda yaşıyor olmaları” değil, sosyal problemlere olan ilgisizlikleridir. Benzer şekilde insan köy veya mahalle hayatı sürerken de böyle bir probleme lakayt kalabilir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, mekân değişikliğin insanın güzel ilişkiler geliştirmesi konusunda engelleyici bir unsur değildir. Mekânı ifsada ya da hayra yönelik kullanmanın imkânları herkese açıktır. İyiliği yaygınlaştırmak isteyenlerin karşısında bâtılın sabun köpüğü gibi dağılıp gitmesi mukadderdir, ister mahallede isterse toplu konutlarda yaşasın.