Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Merhamet
Yüce Allah’ın rahman ve rahîm isimleri, rahmet kökünden türetilmiştir. Rahmet, acınan kimseye iyiliği gerektiren yumuşak davranıştır. Bazen sadece yumuşaklık için, bazen da sadece iyilik için kullanılır. Allah falancaya rahmet etsin örneğinde olduğu gibi.
Eğer Cenâb-ı Hak rahmet sıfatıyla nitelendirilirse, bundan salt, iyilik amaçlanmış olur. Zira Allah’tan iyilik; in’âm ve lütuftur, insanlardan rahmet ise; yumuşaklık ve sevgidir. Hz. Peygamber'den gelen şu rivayet bu anlamdadır: “Yüce Allah rahim’i yarattığında ona şöyle dedi: “Ben Rahmanım, sen de rahimsin. Senin ismini kendi ismimden türettim. Seni birleştireni ben de birleştiririm, seni keseni/ayıranı ben de keserim/ayırırım.”
Bu rivayet, yukarıda söylediğimiz rahmetin iki anlamını içerir: Bunlardan birisi rikkat/incelik, diğeri de ihsan/iyiliktir. Dolayısıyla Yüce Allah insanların tabiatına rikkat-i kalbi/inceliği yerleştirmiş, ihsanı ise kendisine ait kılmıştır.
Öte yandan Rahim kelimesi rahmetten geldiği gibi, insanlarda varolan anlamı da Allah için olan anlamından gelmektedir. Böylece bu iki kelimenin lafızlarındaki uygunluk gibi, anlamları da birbirine uymaktadır. Rahmân sıfatı, ancak Allah için kullanılır, başkası için değil. Zira Rahmân, rahmeti her şeyi kuşatan demektir. er-Rahîm ismi başkalarına da verilebilir. Bu sebeple Yüce Allah, Efendimiz Hz. Muhammed (a.s)’ı rahmet vasfıyla vasıflandırmıştır:
“(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 108).
“Mü’minlere karşı çok şefkatlidir, merhametlidir.”(Tevbe, 128)
“Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran, 159).
Yüce Allah dünyanın Rahman’ı, ahretin de Rahîm’idir. Çünkü dünyada lütfü umumi manada Rahmân isminin bir gereği olarak mü’minlere ve kâfirlere şamilken, ahrette ise, bağış ve acımayı Rahîm isminin bir gereği olarak sadece mü’minlere tahsis etmiştir. (Isfehanî, el-Müfredât, 279). Şu ayetlerde geçen er-Rahîm bu manalardadır:
“Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Bakara, 182).
“Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım.” (Araf, 156).
Gerçekten Allah, Rahman’dır. Çünkü O, bu dünyada rızık vermek konusunda iyilere de günahkârlara da ayırım yapmadan merhametle muamele ediyor. Çalışan herkese, hiçbir ayrım yapmadan karşılığını tam olarak veriyor. “İnsan için ancak çalıştığı vardır” (Necm, 39) âyetinde, insan lafzını her türlü sıfattan soyutlayarak yalın bir şekilde kullanması buna delildir.
Yüce Allah’ın bu dünyada mü’min ve kâfir ayırımı yapmadan her hastaya merhametle şifa vermesi, bütün kullarına bela ve musibetler karşısında merhametle davranması, ister iman, isterse küfür cinsinden olsun, imtihanın anlamlı olabilmesi yolunda tüm kullarına fiilerini özgür iradeleriyle yapma gücü ve kudreti vermesi, damaklara lezzet, burunlara koku algılama gücü, kulaklara sesleri duyma imkânı, gözlere görme idraki vermesi, hep Rahmân sıfatının varlığa tecellisinden başka bir şey değildir.
Sonuç olarak, her Müslüman Allah’ın Rahmân sıfatından nasiplenip ahlakını güzelleştirmelidir. O’nun Rahmân isminden nasibini alan bir insan, Allah’tan bihaber olan kimseleri İslam’a kazandırmak adına onlara merhametle yaklaşır. Onlara öğüt vermekten geri durmaz. Bunu kırıcı ve dökücü bir dil ve elle değil, yumuşaklık ve güzel bir üslupla yapar. Aynı şekilde bir mü’min, Yüce Allah’ın er-Rahmân isminden nasiplendiği gibi er-Rahîm isminden de nasiplenmeyi ihmal etmez. Bu sebeple, gücü nispetinde hiçbir muhtacı, ihtiyaç içinde bırakmaz. İnsanların ihtiyacı bazen bir söze, bazen bir rehberliğe, bazen maddi anlamda bir yardımlaşmaya ve paylaşmaya yönelik olabilir. Herkesin neye gücü yetiyorsa o yolda muhtaçların ihtiyaçlarını karşılamak için merhamet elini uzatmalıdır.