Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Mevlânâ ve Marka
Bilindiği gibi Hz. Mevlânâ’nın 800. doğum yıldönümü münasebetiyle bu yıl (2007) UNESCO tarafından “Mevlânâ Yılı” ilan edildi. Bu sebeple başta Şam, Konya, Kahire, İstanbul, Paris, Waşington, Tahran vb. 20’den fazla birçok ülkenin başkentinde ve muhtelif şehirlerinde ayrıca BM'de, Türkiye ve dünyadaki ilgili akademik birimlerde ve sivil toplum kuruluşlarında resmi organizasyonlarla tüm yıla yayılmış bir şekilde Mevlana ve onun düşüncesi; sempozyum, panel, kongre, konferans, açık oturum, semâ gösterileri gibi faaliyetlerle dile getirilecektir. Şimdiden dış işleri ve kültür bakanlığı yoğun çalışmalar içerisine girerek Mevlânâ’yı ve onun şahsında Türkiye’yi bütün dünyada tanıtma faaliyetlerine adım atmıştır. Dilerim bu etkinlikler dünya barışına, çözülen ahlâkî ve manevî değerlerin yeniden ihyâsına ve tamirine vesile olur.
Mevlânâ, büyük bir İslam mütefekkiri, irfan hayatımızın önemli kilometre taşlarından biri ve entelektüel hayatımızın yaşatılmasında baş aktör durumunda bir değerimizdir. Dolayısıyla, bu düşüncelerin izlerini onun başta Mesnevî adlı muhalled eseri olmak üzere diğer kitaplarında görebiliriz.
Mevlânâ’nın bütün bir dünyaya, değerler alanında söyleyeceği çok şeyler vardır. Dünya barışı, evrensel ahlak, küresel ahlak, seküler duruşa karşı maneviyat, çatışmaya karşı uzlaşı ve bir arada yaşamanın formülü, hukukun üstünlüğü fikri vb. gibi alanlarda katkı sağlayacak düşünceleri tartışılmalı ve pratik hayat için uygulanabilecek sonuçlar çıkarılmalıdır. Biz ‘Mevlânâ Yılı ’ kutlamalarından bu tür etkinlikler bekliyoruz.
Öte yandan bu tür uluslar arası kutlamalar doğrusu bizleri endişeye de sevkediyor. Endişemizi haklı kılacak birçok argümanlar var. Korkumuz, Mevlânâ’nın küresel bir meta’ haline getirilmesidir. Maalesef bunun belirtilerini de görüyoruz. Geçenlerde bir sempozyumun açılışında sağduyu sahibi ve kendisinden doğrusu böylesi düşünceler beklemediğimiz bir bürokratımız şöyle konuşuyordu: “Mevlana günümüzde en modern anlamdaki yapılaşmalar içinde kendine yer bulmuştur. Mevlana artık kesinlikle bir markadır. Bu markadan yerel düzeyde Konya ve geniş düzeyde Türkiye en geniş şekilde yararlanma gayreti içinde olmalıdır.”
Mevlânâ bir eşya mıdır ki marka haline getiriliyor?
Büyüğümüz sözlerine şöyle devam ediyor: “Geçen yıl Mozart'ın ölüm yıl dönümü nedeniyle Viyana’ya 20 milyon turistin gitmesine rağmen, Türkiye’ye geçen yıl toplam 21 milyon turist gelmiştir.” Dolayısıyla bürokratımız Mevlânâ’dan bu yolda istifade edebileceğimizi belirtiyor. Yani, işe hep turizm ve ticaret açısından yaklaşıyoruz. Tamam, bu işin turizm boyutu da olsun ama daha çok gönül-zihin bütünlüğünün doyurulmasına yönelik manevi kazançlar ihmal edilmesin.
Mevlânâ’nın düşünce dünyasının içi boşaltılmamalıdır. Maalesef değerlerimiz ticarîleştiriliyor, değersizleştiriliyor, buharlaştırılıyor. Konya’mızda Mevlânâ denildiği zaman bir yemek adı akla geliyor. Kesinlikle bu seküler bir dildir. Ticarileştirilen, dünyevileştirilen Mevlânâ, seküler anlamdaki bu dilden âcilen kurtarılması gerekir.
Mevlânâ ve Mevlevîlik denildiği zaman aklımıza sema gelir. Semâ, Mevlevîlik tarikatının bir serenomisidir, zikirdir, ibadet değil. Çünkü ibadeti Şâri belirler. Semâ, varlığın hareketine katılmaktır. Bir çeşit sema suretten manaya geçmede köprü vazifesi görür. Sahih semanın anlamı budur. Ama günümüzde maalesef semâ manevi ağırlığından uzaklaştırılarak seküler ve sakîm bir boyut kazandırılmaya çalışılıyor. Büyük otellerin lobilerinde kadınlı-erkekli sema gösterileri yapılarak turistler karşılanıyor. Böylece sema, Mevlevîlik felsefesinden uzaklaştırılarak folklorik bir düzeye indirgeniyor. Geçenlerde Tasavvuf Dergisi’nde Prof. Dr. Hâmid Algar’la bir röportaj vardı. O da bu durumdan yakınıyor. Zaman zaman diyor Algar Amerika’ya sema grubu geliyor. Bir defasında bizim üniversiteye de gelmişler. Bölüm başkanı beni de davet etti ve Mevlânâ üzerine bir konuşma yapmamı istedi. Ben de çoktandır hasret kalmıştım Türkiye’li kardeşlerime. Koşarak gittim bu toplantıya, diyor. Misafirlerimizle yakından ilgilendim. Onlara belki bilmezler diye namazlarında yardımcı olmak için Kıble yönünü ve Cuma namazını nerede ve hangi camide kılabileceklerini tarif ettim. Yetkili zat, elinde Hürriyet Gazetesi ve ağzında bir sigara ile bana dönerek biz muhafazakâr değiliz, dedi, diyor. Bu durumun bir Müslüman olarak kendisini çok üzdüğünü söyleyen Algar, İslamsız bir Mevlânâ tanıtımına dikkatlerimizi çekiyor.
Mevlânâ eserlerinde birçok defa Kur’an’ın kölesi ve Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın yolunun tozu-toprağı olduğunu ifade ediyor. Bu ne demektir? Ben diyor, Kur’an’a ve Hz. Muhammed Aleyhisselam’ın sünnetine bağlıyım ve benim davam bunları anlatmak ve yaşamaktır. O halde Mevlânâ için yapacağımız etkinliklerde işin irfani, fikrî ve manevi boyutu ihmal edilmemelidir. Bir rivâyette geçtiği gibi eğer biz yüzümüzü güneşe (İslam ve değerlerine) çevirirsek, onun gölgesi (dünya) bizi takip edecektir. Yok, eğer güneşe sırtımızı dönerek gölgeyi yakalamaya seferber olursak, unutmayalım ki bu gölge serap gibi koştukça umut verecek ama yakalamak mümkün olmayacaktır.