Mustafa Yiğit
Milli kültür mü, kitle kültürü mü?
Siyaset biliminin ve sosyolojinin kurucularından olan, ünlü İslam düşünürü İbn Haldun“Mukaddime” adlı eserinde "Her toplum doğar, yükselir ve çöker. Bu bir toplumsal alın yazıdır" der. Bu tarih felsefesinden yola çıkan pek çok düşünür, pek çok fütürolog çeşitli kehanetler öngörmüşler ve toplumların gelişim çizgilerinin önceden bilinebileceği “determinizm” tezini öne sürmüşlerdir. Toplumların gelişim safhalarını da kendi ideolojik bakış açılarıyla, kendileri için öncelik teşkil eden kriterlere göre tanımlamaya soyunmuşlardır.
Örneğin, Marksistler için toplumsal gelişmede ekonomi başat güç olurken, Fured için toplumsal gelişim “libidinal” enerjiye indirgenmiştir.
Ancak bütün bu tanımlamaların ötesinde modern zamanların toplumsal yapısı çok daha karmaşık bir hal almış ve karşımıza "kitle toplumu", "kitle kültürü" olarak çıkmıştır. "Kitle kültürü" kimileri için milli kültürlerin yerine ikame edilecek, evrensel kültürün temsilcisi, kimileri içinse, kültür değişmelerinde tartıştığımız geçiş “tampon” kültürdür.
Kitle Nedir?
Kitle kavramı lugatlarda insan topluluğu olarak tanımlanmaktadır. Ancak çeşitli düşünürler yukarıda da bahsettiğim gibi kendi ideolojik kimlikleri gereği farklı tanımlar geliştirmişlerdir. Örneğin Marksizm’de Lümpenler kitleyi temsil ederken, Liberaller için kitle “tüketici”dir. JoseOrtepayGasset kitleyi "sıradan kişi olmaktan rahatsızlık duymayan fertler" olarak tanımlar.
Sosyolojik açıdan ise kitlenin oluşumunu hazırlayan ve kitlenin öznesi olan iki temel kavram; “toplum” ve “birey”dir. Toplum kitle oluşumuna zemin hazırlayan ortam, birey kitlenin atomudur. İşte toplumu oluşturan bireylerin nasıl kitle haline geldiğini anlayabilmemiz için kitleye ilişkin ve aynı zamanda onu tanımlayan şu özelliklere dikkat etmek yerinde olur kanaatindeyim.
Kitlede şu özellikler göze çarpar:
1. Kitle “kollektifleşme” eğilimidir. Kitle içinde yer alan her birey standartlaşmaya basit bir mantıkla eylemleri gerçekleştirmeye hazırdır. Kitle kendisi için iyi veya kötü özel sahalara dayalı hiçbir hedef seçmeyen, kendisini herkes gibi hisseden ve bundan rahatsızlık duymayan herkestir. Kitle bireyi bağımsızlığını yitirdiği gibi, asıl önemlisi bağımsız olma isteği bile olamayacak bir durumdadır.
2. Kitle toplumu “amaçsız”, “ilkesiz” ve “hiçbir forma bağlı olmayan” bireylerden tesadüfen biraraya gelmesinden oluşur.
Kitle belirli uyanlara, ortak tepkiler verir ve bu anlamda güdülenmiş toplumsal yığınları ifade eder.
3. Kitleler “isimsiz” ve “mesuliyetsiz”dir. Kitlede akıldan ziyade duygular ön plandadır. Anlık heyecanlar kitleyi harekete geçirir. Kitle insanı evinde hiçbir zaman söylemediği şarkıları kitle içinde söyler, kitle dışında asla onaylamayacağı kararlara kitle içinde olduğu zaman katılır. Makul olmayan genelleştirmeler ve durumlar karşısında kendini savunmaz. Kısacası kişisel sorumluluk kitle adamında yok olur. Birey yalnız başına düşündüğü ve hareket ettiği zamana göre daha kolayca inanır. Eleştirisiz ve sorumsuzdur. Yani Prof Dr.OzcanYeniçeri'nin ifade ettiği gibi "herkesin gözlerinin kör olduğu yerde, kitle
içinde görenlerin bir kısmı da 'şaşı' olma zorunluluğu duyar."
4. Kitlenin önemli bir özelliği de kitle ortamında her duygu ve eylem bulaşıcıdır. “Kitleler inanmaya hazır birer mürittirler.”Kendi arzularını bile kitlenin telkinlerine göre biçimlendiren birey, kendisinin de birey olarak kişiliğinin olduğunu unutmaktadır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki "kitle"; belli bir coğrafi mekanda (televizyon karşısında, radyo başında, futbol sahasında vb.) toplanmış olan bireylerin, kendini herkes gibi hissetme arzusunu taşıdıkları bir “sosyal kategoridir”.
Sahi 21. Yüzyılın ilk yıllarında yaşananlar bizi milli kültüre mi yoksa kitle kültürüne mi götürüyor?
Bu sorunun cevabını hep birlikte bu sayfalarda aramaya devam edeceğiz….