Serpil Yalçınkaya
Mızmızlar Hem de Kronik Olanlarından…
Önemli önemsiz her şeyde kusur (özellikle arayıp) bularak hoşnutsuzluğuyla çevresini rahatsız eden ve de yoran kişilerdir bizim mızmızlar. Her ortamda, her yerde ve her şeyden şikâyet edecek bir şey muhakkak bulurlar.
“ Hah işte tam da benim kaynanamdan ya da işte bizim gelinden bahsediyor.” filan demeyin hemen. Gelin-kaynana, gelin- görümce didişmelerine girmek istemiyorum hiç burada. O tür çekişmeler, nasıl desem, bizim kültürümüze özel, bizim demografik yapımızdan kaynaklanan ve farklı bir zamanda ele alınması gereken bir şey. Burada bahsedeceğim konu ve kastettiğim şey bu değil.
Yaşı ister beş, ister on beş, ister kırk beş, isterse de altmış beş olsun hiç fark etmez. Her yerde her an karşınıza çıkabilirler. Bu mızmızlar. Çocuğunuz, eşiniz olabilir, arkadaşınız, patronunuz, kardeşiniz olabilir. Belki de siz, kendinizsinizdir.
Herkesin yaptığı her şey yanlıştır, kendileri hariç…
Bu olay, yani mızmızlanma derken, tek bir kişiye ya da belli kişilere karşı yapılan nazlanmalardan değil, genel huy haline getirilmiş kronikleşmiş şikâyetçilikten bahsediyorum ben. Bünyeye yerleşmiş, ur gibi gittikçe büyüyeninden; beslendikçe daha da semireninden.
Mızmızlar…
Hiçbir şeyden memnun olmayan kimselerdir kendileri... Sürekli mızmızlanırlar. Önlerine beyaz getirmeniz halinde “siyah olsaydı ya” diyen, siyah getirmeniz halinde beyazını isteyen; her ikisini getirip koysanız bu sefer de “başka rengi yok muydu bunun?” diyen tiplerdir. Kendileri dışında her şeye suç bulup, kafa şişirirler, sürekli dert yanarlar.
Kendileri mükemmel(!) oldukları için de onlar gibi düşünmeyen ya da yaşamayanları, yanlış, kabul edilemez görürler. Sıkar, boğar, tahammül gücünüzün aşacağı davranışlara girmekten hiç de çekinmezler. Sizin de içinizi karatmada üstlerine ne düşerse fazlasıyla yaparlar.
Kendileri o kadar bilgili(!) ve aynı zamanda bir o kadar da hassastırlar ki, onlar her konuda size akıl verip, sizi eleştirme hakkına sahiptirler, gerekirse son ahkâmı onlar belirler, kesip atarlar. Ama sizin onları eleştirmenizi, bırakın eleştirmeyi dostça izahlarınızı bile kendilerine hakaret olarak algılayıp çıngar çıkartma, ortalığı ayağa kaldırma eğilimi her daim yanı başlarında hazır bekler. Yeter ki azıcık dokunun. Karşılarındakini suçlamakla kalmazlar; küçümseme, saldırganlık, hoşgörüsüzlük ve hatta yaftalama tutumları takınırlar. Dünya onların etrafında döner sanki. Şahısları çok önemlidir. Herkesi eleştirirlerken, kendilerini eleştirilemez bir konumda görürler…
Bu türlerin çoğunluğu kadın olmakla birlikte erkek olanlarına da rastlanır. Eğer yumuşak başlı ve sakin yapıda biriyseniz vay halinize, yandınız siz… İlk başta anlamazsınız ne olup bittiğini; çünkü çok da kurnazdırlar aynı zamanda. Sistemli olarak yürütürler bu işi. Tongalarına hiç hissettirmeden düşüverirsiniz. Zannedersiniz ki sizin davranışınızla, karşınızdaki gerçekten alındı, incindi, hassas bir noktasıydı bu onun. Empati filan kurarsınız kendinizce, üzülmesin istersiniz karşınızdaki. Hâlbuki o yavaş yavaş ağına düşürmektedir sizi, siz farkında olmadan.
Ona göre davranmaya başlarsınız, daha nazik, daha hassas davranmalıyım dersiniz. Yandığınızın resmidir bu. Çünkü ne mümkün karşınızdakini memnun etmek, her an her şeyden şikâyet etmeye kodlamıştır karşınızdaki kendisini. Siz, tabiri caizse, ağzınızla kuş tutsanız hiçbir ehemniyeti yoktur onların gözünde. Çünkü onlar olumsuzluklardan beslenirler. Mızmızlanarak, insanları “pes” ettirmede ve kendi çıkarlarına ulaşma noktasında mahirdirler. Sanki onlar kurbandırlar. Ve bunu duygusal şantaja çevirmeyi de iyi bilirler. Her şikâyetle birlikte, sizin ilginizi çekmeyi ve ilgi odağı olmayı başarırlar; böylelikle kendilerini de önemli hissederler.
Kendi mızmız tavırlarının içinde mest olurlar ve önemli hissetmek için diğerlerini suçlarlar. Çözüm bulmanız halinde yine de memnun olmazlar, çünkü besin kaynaklarının kurumasına asla izin vermezler.
Dediğim gibi eğer ki bir de tongasına düşürebildiyse sizi, geçmiş olsun, yandınız demektir. Daha ne oluyoruz demeden, diyemeden bir de bakmışsınız ki karşınızdakinin başta minik minik olan kaprisleri almış da başını gitmiş. Sizi sanki kendisine emir eri haline getirmiştir yavaştan yavaştan, alttan alttan…
Bunlar zehirli insanlardır ve yavaş yavaş sizi de zehirlerler. Yorarlar, boğarlar.
Bulaşıcıdır aynı zamanda bu mızmızlık…
Uzun süre böyle insanlarla bir arada kalırsanız bir süre sonra kendinizin de farkına varmadan lüzumsuz yere mızmızlanmaya başladığınızı görürsünüz.
HER ŞEYE BURUN KIVIRMAYA HAZIR BİR EDAYLA, KONUŞTUĞUNUZA BİN PİŞMAN EDEN MIZMIZLARA;
ENERJİ VAMPİRLERİ DİYORUM BEN...
Neden mi bahsettim bu hafta bu konudan. Çünkü insanlarımız gittikçe benmerkezci olmaya, böyle oldukça da mızmızlanmaya ve mızmızlandıkça da yalnız kalmaya ve bu yalnızlıktan da mağdur, mahkûm olmaya başladılar.
Ve hiç kimse de bunun ayırdımında değil ne yazık ki… Sosyal bir dönüşüm ve negatif yöne doğru bir evrilim var hızla büyüyen. Birileri bunun önlemini almalı bir an önce diyorum.
Eğer hayatınızdan çıkarma şansınız varsa, BU MIZMIZLARI, bunu HEMEN yapınız lütfen!
Tıp dilinde bir adı ve de tedavisi var mıdır bu hastalığın bilemiyorum ama… Ne diyelim efendim Allah mızmızlardan ve mızmızlıktan korusun cümle âlemi…