Prof. Dr. Ali Akpınar
MÜSLÜMANLIK VE ÖZGÜRLÜK GÖSTERGESİ EZANLAR
Ezan, İslam’ın en temel ibadeti olan namazın vakitlerini duyuran özel bir çağrıdır. O, İslam’ın şiârlarının en önemlisi, Müslümanlık göstergesi ve Müslümanlık hatırlatmasıdır. Zira savaş ortamında ezan okunan topluma saldırılmaz. Hz. Ebubekir, dinden dönenler üzerine gönderdiği ordusuna Ezan sesini işittiğiniz yerlerde geceleyin, zira ezan imanın alametidir diye tavsiyede bulunmuştur. (Kenz, III, 141) Şairimiz ‘Bu ezanlar ki şahadetleri dinin temeli. Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.’ derken ezanın Müslümanlık ve özgürlük göstergesi olduğunu ne güzel ifade eder.
Yeni doğan çocukların sağ kulağına hafif sesle ezan, sol kulağına da kamet okunması mendubtur. Dolayısıyla her doğan Müslüman çocuğu ezan cümleleriyle dünyaya gelir. Bugün uzmanlar çocuğun dünyaya gelir gelmez duyduğu seslerin kişiliğine tesir edeceğini söylerler. Bu da Müslüman çocuklarının tevhid cümleleriyle dünyaya geldiğinin kanıtıdır. Asıl önemli olan da bu cümleler doğrultusunda bir hayat yaşamaktır. Ezanla dünyaya gelen hiçbir Müslüman, ezandan rahatsız olmaz. Tam tersine o ezana âşıktır, ezana saygılıdır. Onun için kültürümüzde ezanlar başladığında dünya işlerine, dünyevî konuşmalara ara verilir, oturuşlar düzeltilir, sigara gibi yanlış işlere son verilir.
Bugün okunan ezan ise Hicretin ilk senesinde meşru kılınmıştır. Bu şu anlama gelir. Müslümanların Mekke’de sayısı oldukça azdır. Müşrikler meydanlara hâkimdir. Birkaç müslümanın bir araya gelip namaz kıldığını, Müslümanlıktan bahsettiklerini görseler onları engeller ve onlara eziyet ederlerdi. Bu yüzden ezan Mekke’de meşru kılınmadı. Nihayet Müslümanlar Medine’ye hicret ettiler. Ancak Medine’ye hicret eder etmez ezan yine meşru kılınmadı. Önce Peygamberimiz liderliğindeki hareket organize oldu. Müslümanları bir araya getiren mescid inşa edildi. Müslümanlar arasında dinen var olan kardeşlik resmen ilan edildi. Medine’nin özgürlüğünün sembolü yazılı anayasa hazırlandı. İkinci yıla gelindiğinde ezan meşru kılındı. Artık beş vakit ezan şehir merkezinde/meydanında güvenle ve gürül gürül okunabilirdi. Ezan şehrin her yanından duyulsun diye gür sesli müezzinler okumalıydı, o günkü şartlarda ezan uzaklardan işitilsin diye eller kulaklara konulmalıydı ve yüksek bir yere çıkılarak okunmalıydı. Öyle de oldu.
Bu Nebevî uygulamadan da anlaşılacağı üzere ezan, bir toplumun Müslümanlık ve özgürlük göstergesidir. Ezanın Arapça dışında bir dilde okunması caiz değildir. Ezanın Arapça okunması, Müslümanlar arasında bir birliktelik ifadesidir.
Mekke’nin Fethi günü de ilk yapılan işlerden birisi ezanın okunmasıydı. Ka’be’nin damına çıkan Hz. Bilal, ezan cümleleriyle tevhidi ve şehrin istiklalinin haykırıyordu. Bu uygulama müminlerin yüreklerine su serperken, müşrikleri rahatsız ediyor hatta kahrediyordu. Nitekim bir Mekke müşriği babam bu günleri görseydi kahrından ölürdü diyordu.
İzmir’in Yunanlılar tarafından işgal haberleri üzerine 15 Mayıs 1919 da Denizli Müftüsü Ahmet Hulisi Efendi tellallar vasıtasıyla sabah namazından sonra halkın Belediye meydanında yapılacak mitingde toplanmaya çağırmıştır. Tekbirlerle meydana toplanan halka Cuma namazından sonra Müftü Efendi ve diğer bazı zevat hitap ederek düşmana karşı birlik beraberlik çağrısı yapmışlardır.
Çoğu İslam mezheplerine göre ezan okumak hükmen sünnet-i müekkededir. Şafi mezhebindeki bir görüşe göre farz-ı kifaye, bazı Hanefî âlimlerine göre vaciptir. Yer kürenin güneş karşısındaki konumu ve kendi etrafındaki dönüşü dolayısıyla namaz vakitlerindeki kaymalarla Müslümanların meskûn olduğu her noktada ezan okunmaktadır. Bugün dünyanın her yerinde Müslüman varlığı söz konusu olduğunu göre, dünya üzerinde yirmi dört saat kesintisiz ezan okunmaktadır diyebiliriz.
Hz. Peygamber ve ilk iki halifesi zamanında Cuma günleri sadece hutbeden önce iç ezan okunurdu. Hz. Osman döneminden itibaren de halkın önceden cumaya hazırlanıp gelmesinin sağlanması amacıyla mescid dışında da ikinci bir ezanın okunmasına başlanmıştır.
Salâ da namaz ve peygamberimize dua (salavat) anlamına gelir. Tarihte salâ, Memlüklüler döneminde Memlük Sultanı el-Melikü’n-Nasır Muhammed b.Kalavun’un iradesiyle Cuma ezanından önce salâ okuma uygulaması başlamış; el-Melikü’s-Sâlih b. Eşref döneminde de akşam namazları dışında tüm ezanların ardından salâ vermek usulü konulmuştur. Arapça okunan salâ metinlerinde peygamberimizi selamlayan cümleler yer alır. Es-Salâtü ves-Selâmüaleyke ya Rasülallah. Es-Salâtü ves-Selâmüaleyke ya habîballah. Es-Salâtü ves-Selâmüaleyke ya seyyedie’l-Evvelîne ve’l-Âhirîn. Bu cümlelerin anlamı da şöyledir: Salât ve selam senin üzerine olsun ey Allah’ın Rasülü, ey Allah’ın sevgilisi, ey öncekilerin ve sonrakilerin efendisi! Bilindiği üzere Peygamberimize salât selam okumak Yüce Allah’ın emridir. Namazlarda ve namazların dışında salât selam okuma ile ilgili pek çok rivayet vardır. Salâ okuma, ezan okuma gibi dinde yeri olan bir uygulamadır, bidat diyerek karşı çıkılamaz.
Günümüzde salâ daha çok Cuma gecesi ile kandil gecelerinde yatsıdan önce, Cuma namazı öncesinde ve cenaze namazına çağrı olarak okunur.
Bu uygulamaların yanında kültürümüzde de milleti birlik ve beraberlik çağrısı olarak salâ ve ezanlar okunmuştur.
23 Nisan 1920 bir Cuma günü, Hacı Bayram’da kılınan Cuma namazına müteakip Kur’ân ve Buhârî Hatimleri, tekbir ve salât ü selamlarla açılan Türkiye Büyük Millet Meclisine, bombalar yağdırarak aziz milletimizin harim-i ismetine tecavüz edenlere karşı, milletimizin birlik ve beraberlik içerisinde meşru tepkisini sağlamak için ezan ve sala okutan Diyanet İşleri Başkanlığımızın bu uygulamasını anlayamayanlara bu bilgileri bir kere daha hatırlatırız.
Yüce Rabbimiz bir daha milletimize gece yarılarında ezan ve salâ dinletmesin!