Hüseyin Altunbaş
Nasıl marka olursunuz!
Marka çöplüğü ülkemizde, marka enflasyonu bir türlü düşürülemedi. Ekonominin enflasyonu düştü ama marka enflasyonu düşürülemedi maalesef. Marka anlayışımız değişmediği sürece marka çöplüğüne yeni adaylar göndermeye devam edeceğiz.
Marka ukalalık değildir. Maalesef markayı biz ukalalık olarak algılayıp biz markayız diyerek tepeden bakmayı tercih ediyoruz. Ne kadar tepeden bakarsan, ukalaca davranırsan o kadar marka olursun zannı var. Yok ya! (Seni ukala seni!)
Kimse kimsenin tepesinden bakamaz, bakmamalı. Kendinizi büyük ve vazgeçilmez olarak gördüğünüzde kime ne kazandıracaksınız ki? Mezarlıklarda vazgeçilmezlerle dolu değil midir?
Marka olma zamanı. Gerçek markadan bahsediyorum. Öyle banka hesabı kalabalık olanın kendini marka zannettiği sanal fasa fisodan bahsetmiyorum.
Ne olacak ki para kazanırsın ama bir gün o paralarda gittiğinde etrafında kimse kalmaz. Çünkü değer yaratmamışsın da ondan. Değer yaratmak lazım.
Paran olmayabilir ama kredibiliten var mı? Ona bak. Marka parası kadar konuşmaz çok daha fazlasını konuşur.
Bugün nasıl marka olunur diyerek marka olmanın püf noktalarına şöyle bir göz atalım istedim. Kimin kulağına nasıl gidecek onu bilemem ama almak isteyen istediği kadarını alsın. Alamıyorsa da ben zaten markayım ukalalığı yapmaya devam etsin.
Markanın 7 Püf Noktası; (Bunları odanıza asın, cep defterinize not edin, yani hiç aklınızdan çıkarmayın)
1- Marka isimle başlar, marka ismi açık ve anlaşılır olmalı. Yani isminiz herkesin kolaylıkla söyleyebileceği bir isim olmalı. İlk iş ismin geri dönüşümünü yapın. Sorun bakalım isminiz hakkında kim ne diyor? Nasıl telaffuz ediliyor. Hakiki geri dönüşümden bahsediyorum. Sizin istediğinizin geri dönmesini sağlayıcı manipülasyonlu geri dönüşümden bahsetmiyorum.
2- Kimse sizi görmezden gelmemeli. Öyle bir şey yapın ki akılda kalıcı olun. Herkesin yaptığını yaparak sıranın içinde kalmak bir yere kadar tamam ama yerinizi daha öne ve daha sağlam noktaya taşımak için şaşırtın. İletişim anlayışında sürpriz yapmayı yani şaşırtmayı seven markalar değer yaratabilecektir.
3- İletişim yaptığınız mecraya ruh verin, değiştirin. Mecrada farklı, yaratıcı reklam uygulamaları yapın.
4- Markanızı önce çocuklara sevdirin. Sonra ailenin fertleri peşinizden gelecektir. Çocukları ne satıyorsanız satın hedefe koyun. Onlar gibi düşünün, onları istismar etmeden marka kişiliğinize çocukluk katın. Çocuk gibi kin tutmadan sürekli iletişim yapın.
5- Büyüklerini sürekli takip et. Yani marka değeri yaratmak istiyorsanız sizden büyük markaları takip edin. Bu sizi komplekslerden arındıracaktır. Aynı zamanda yenilenmenizi de sağlayacak ilaç olacaktır.
6- Birleştirici olmak. İletişim anlayışında birleştirici iletişim yöntemlerini kullanmak da ayrıştırıcı olmak yerine birleştirici olmayı sağlar. Değerli olan birleştirici olandır, ayrıştırıcı olan değildir. Bu yüzden sponsorluğun gücüne daha fazla inanın. Destekleyin. Ama olur olmaz herkesi ve her şeyi değil. Stratejinize uygun olanı destekleyin.
7- İyinin peşinden gidin. İyi olan ne varsa kaydedin ve onların sizin vücudunuzla örtüşmesini sağlayın. Çalışanların iyi günlerini hatırlamak, müşterilerinizin mutluluklarında onların yanında yer almak gibi. Satılan mal geri alınmaz iyiyse devam edin! Kötüyse saçmalamayı bırakın ve müşterinizi güldürmeye, mutlu etmeye çalışın.
Burnundan kıl aldırmayan, küstah markalar yerine adam gibi iletişim kuran markalar için bu reçeteyi uygulayalım. Bu sadece kurumlar için, firmalar için değil, insanlar için de uygun bir reçetedir. Hadi bakalım.
Testi Diyarı Doğanhisar
Geçen iki hafta Doğanhisar ilçemizdeydim. Doç.Dr.Mehmet Fidan ve Doç.Dr.Başak Solmaz’la birlikte iletişim ve halkla ilişkiler eğitimleri için Doğanhisar’a gittik. Kuru kuru gitmedik. Gittik ve Doğanhisarlı olduk geldik. Valla öyle oldu. Ne güzel bir yermiş orası öyle. Doğal cennet güzellikler, güzel insanlar Doğanhisar’a her gidişimizde bizi sıcacık karşıladılar. Doğanhisar’a herkesin mutlaka gitmesini tavsiye ederim. Mutlaka. Unutulmuş bir ilçe aslında Doğanhisar. Yeniden hatırlayınca ışıl ışıl parlayacak potansiyele de sahip. Hele hele testinin merkezi olduğunu duyduğumda daha da şaşırdım. Testi diyarıymış Doğanhisar. Doğal buzdolabı üretim merkezi yani. Doğal ürünlerin arandığı şu günlerde Konya’nın Doğanhisar ilçesi doğal ürün cenneti sloganına uygun bir ilçe aslında.
Marka olmak sadece ürünlerin, hizmetlerin, kurumların işi değil artık. Şehirler, ülkeler, kişiler de marka olabiliyor. O zaman kişi pazarlamasına ve markalaşmasına, şehir pazarlamasına ve markalaşmasına daha fazla kafa patlatmamız lazım. Ama pazarlamadan ya da markalaşmadan anlamayanlarla değil. İşin uzmanlarıyla ve sabırla. Pazarlama ve markalaşmaya zaman ayırarak bu işe eğilmeliyiz. Doğanhisar gibi ne güzel ilçelerimiz var ama kimin ne kadar ve nasıl bilgisi var? Haydi şehirler işi ciddiye alın ve bir şeyleri farklı yapın.
Cem Yılmaz Kendine Yazık Ediyor!
Marka haftasını Cem Yılmaz markasıyla bitirelim. Cem Yılmaz reklamda ünlü kullanımının ötesine geçmiş bambaşka bir ünlü kişilik. Hangi markada görürsek görelim markaya değer katıyor, markayı zıplatıyor. Telsim, Panasonic, Opet, Alaturka reklamları hep böyleydi. Türk Telekom Cem Yılmaz için de zor bir ürün. Onu zorlayan hatta zedeleyen bir ürün. Çünkü cepten değil de evden konuşun diyen bir ürün zaten akıntıya kürek çekiyor demektir. Dışarıda yaşamın aktığı günümüzde evde oturun ve evden iletişim kurun demek temelsiz bir vaade sahip demektir. Bu zorluğu yenmek için değişik Türk Telekom ürünleri çıkartmaya çalışılıyor. Yani bazen Cem Yılmaz doğru ürünle doğru kullanılıyor. Ama bir yere kadar. Cem Yılmaz’da bu durumdan haliyle etkileniyor. Esprileri ağızdan ağza uçuşan Cem Yılmaz’ın esprili, yaratıcı, güldüren ve hatırlanan reklamları Türk Telekom’la çalıştığı bu dönemde haliyle azalıyor.
Cem Yılmaz’ın filmleri yeni kitaplaştırılmış. Ben reklamlarının da kitaplaştırılması gerektiğini düşünüyorum. Ama herhalde son Türk Telekom reklamlarının dışında kitaplaştırılır. Türk Telekom’un çoğu reklamlarını hiç mi hiç beğenmiyorum.