Selman S. Akyüz
NE GÜZEL KONYASPOR (?)
Pazartesi’den bu yana Antalya’dayım. Konyaspor’un Belek’te yaptığı devre arası kampını takip ediyorum. Oynanan ikinci hazırlık maçından sonra bu yazıyı gönderiyorum. Pazar günü oynanan Gaziantepspor karşılaşmasında takımın çok iyi futbol oynadığını, sakatlar ve eksikler nedeniyle maça gençlerden kurulu bir kadroyla ve 13 kişi gittiğini, Antep ekibini sahada süründürdüğünü duyduğumda kampa gitmek için daha da sabırsızlandım. Ancak gitmeden önce Milletvekili Ahmet Işık’ın tabiriyle 5 milyon Konyalının futbol tutkusunu temsil eden Konyaspor’un Sayın Başkanı Ahmet Şan ile yaptığımız telefon görüşmesi şevkimi daha da arttırdı. O bana daha farklı hitap etse de ben kendisine her zaman saygı duyduğum için burada “Sayın” ifadesini kullanmaya devam ediyorum.
Uğur Özteke’nin yazdıklarıyla gündeme geldi bu telefon görüşmesi. “Bunu niçin Özteke yazdı” diyenler sonuna kadar haksız. Ben bugüne kadar bahsetme gereği duymadım. Çünkü Sayın Şan’ın taktiğini uygulamak istedim. Bir televizyon programında konuşulanlarla ilgili programın yapımcısına telefon edip eleştirilerini söylemek kaynak ya da bahse konu eleştirinin konusu kişilerin en doğal hakkıdır. Buna biz cevap hakkı diyoruz. Ama cevap hakkının bir kuralı vardır. Biz programı yaparken kimsenin arkasından konuşmuyoruz. Düşüncelerimizi, bilgilerimizi, televizyonun karşısına geçen herkesin yüzüne karşı aktarıyoruz. Kamuoyu, Konyaspor taraftarı takip ediyor, bütün yorumları duyuyor, hatta hemen mesaj gönderip bizimle adeta karşılıklı konuşuyor. Yapılan yorumlarda yanlışlık varsa cevap hakkı denen kutsal hak hemen o anda kullanılmalı. Yoksa programın yapımcısını ya da yorumcusunu aramak cevap hakkı olmuyor. Seyircinin duyacağı şekilde savunmanızı yapmanız, orada konuşulanların yanlış olduğunu beyan etmeniz, sizin haklı ya da haksız olduğunuzu zaten ortaya çıkarıyor. Ama aksini yapmak, sıkıntı duyulan şeyleri 10 gün boyunca içinde tutmak, sonra patlamak, hakaret etmek, bence düpedüz cesaretsizliktir. Ve tabi söyleyeceklerinizi yayını izleyen insanların duymasını istemiyorsanız, sizi eleştirenlere güzel şeyler söylemiyorsunuz demektir. Ne güzel Konyaspor değil mi?
Tehditler yayında yapılsa çok daha güzel olurdu bence. Uğur Özteke’nin yazdıkları hafif bile. Kendisiyle ilgili kanaatleri bilmesi ve bununla ilgili görüş bildirmesi onun en doğal hakkı. Tıpkı Ahmet Şan’ın hakkı olduğu gibi. Ama o, bunun nasıl söyleneceği konusunda büyük bir olgunluk örneği sergilemiş. Umarım Konyaspor’un yönetimindeki insanların (tüm yönetimi bir tutmamak gerekiyor) eleştiriyi yorumlama ve eleştiriye cevap verme konusunda yıllardır(?) çalışmalarına rağmen ne kadar mesafe kat ettiklerini anlatabilmişimdir. Ne güzel yönetim, ne güzel Konyaspor değil mi?
Konyaspor’u yönetenlere saygı duymaya devam ediyorum. Çünkü onlar bu takımı var eden taraftarın ve şehirdeki futbolseverlerin yeşil beyazlı kulüpteki temsilcileri. Bunun farkına bazen kendileri bile varamasa da ben böyle davranmaya devam edeceğim.
Gelelim kampa. Antalya kampında her şey çok güzel. Yöneticiler yine işlerinden fedakarlık yapıp takımı yönetmeye çalışıyorlar. Hasan Dağlı, Arif Çelik, Celal Candan, Celalettin Çakıcı, Hamdi Bezirci ve Hasan Çavuşoğlu kendi işlerini ve yöneticiliği birlikte yürütmek için büyük bir çaba sarf ediyorlar. Yürütüyorlar işte. Takımda futbol menajeri olmadığı için onlar hep böyle çalışıyorlar. İşin bu yönünü takdir ediyorum ama nereye kadar fedakarlık yapılır? Ne kadar güzel yapılır? Konyaspor ne kadar güzel olur?
Gazetelerde boy boy fotoğrafları çıktı. Tüm futbolcular saçını kestirdi. En fazla göze batan da bu. Takımdaki arkadaşlık havası. Müthiş bir birliktelik var. Takımın oturmuş yapısına bu arkadaşlık büyük katkı sağlıyor. Bu kaynaşma durum sahadaki futbola da yansıyor. Gaziantepspor ve Saint Truiden maçlarında sergilenen futbol ve ciddiyet de bunun en büyük göstergesi. Genç oyuncular bile ne yapacağını çok iyi biliyor. Bireysel hata en alt seviyede. Takım oyunundan hiç kopmamak için tüm oyuncular elinden geleni yapıyor. Şu anki görüntü, Konyaspor’un ilk yarıdaki çizgisini daha da belirginleştirerek devam edeceği yönünde.
Tek sorun transfer. Takımdaki oyuncuların hemen hemen tamamının yeterlilikleri olumlu. Ancak sol kanatta, hücuma sağladığı katkı mükemmele yakın olan Da Silva’nın savunmada yaratması muhtemel sorunlar ile gol bölgesindeki sıkıntı, apaçık göze çarpıyor. Brezilyalı Cristiano ile sorunun çözüleceğini varsayarsak sol kanatın dışında tek sorun kalıyor. O da, kriz anları için önceden güveni sağlayacak kadro kalitesi. Yönetimin bu konuda güveni tam. Onlar bu takımın ligi orta sıralarda bitireceği hatta daha yukarıları zorlayacağı konusunda hem fikir. Ancak takımın tam yetkiyle başında bulunan teknik sorumlu Nurullah Sağlam’ın, zorda kalındığında bu takımın Konya’yı kurtarıp kurtarmayacağı konusunda şüpheleri var. Daha basit anlatayım. Bu takım ikinci yarıya aksilik olur da iyi başlamazsa ardından başlaması muhtemel krizi, krizin yansıdığı maçlarda ortaya çıkacak kilitleri açacak oyuncu yok. Yani transfer yok. Anahtar futbolcu yok.
Yönetimin karşısına çok kilit çıkacak, sürekli anahtar isteyen ancak sezon başından beri istediği bir türlü olmayan, yönetimin istediklerini yerine getirmediğini her fırsatta söyleyen bir teknik direktör, bir el var. Ancak ortada anahtar yok.
Umarım Konyaspor’un karşısına krizler ve kilitler çıkmaz. Ne güzel Konyaspor değil mi?