Dr. Faik Özdengül
NE İSTEDİĞİNİ BİLİYORUM
Hikaye şöyle:
“Adamın biri, dört kişiye bir dirhem verdi, Adamlardan birisi “Ben bu parayı “engûr’a” vereceğim” dedi. Öbürü Araptı, Lâ dedi, “Ben “İnep” isterim herif, engûr istemem.” Üçüncü Türk’tü, “ Bu para benim “ dedi, “ Ben inep istemem, üzüm isterim.” Dördüncüde Rum’du, dedi ki: “Bırak bu lâfları, biz İstafil isteriz.” Derken savaşa başladılar. Çünkü adların sırrından gafildiler. Ahmaklıktan birbirlerini yumruklamaya koyuldular. Bilgisizlikle dolu, bilgiden boş adamlardı bunlar. Sır sahibi, yüzlerce dil bilir, kadri yüce birisi orada olsaydı, onları uzlaştırırdı. (M. II/3681-3742)”
Tarihte anlatılana göre Hz Süleyman zamanı tam anlamıyla barış ve uzlaşı dönemiydi. Nedeni de Hz Süleyman’ın tüm mahlukatın dilini bilir ve anlar olmasına bağlanmıştı.
İnsanlar öncelikle adalet mi yoksa anlaşılma peşinde mi?
Bir mahkeme salonu düşünün, bir hakimin adaletli karar verebilmesi bile olayla ilgili ayrıntılı bilgiye ve tarafları öncelikle anlamasına bağlıdır.
İnsan yaratılış itibari ile cahildir.(Ahzab Suresi. 72) Olgunlaşması için gerekli olan şeyse bilgi. Ya öğrenecek. Ya da bileni bulacak. (Ya âlim, ya ilim öğrenen, ya dinleyen veya bunları seven ol! Sakın beşincisi olma, yoksa helâk olursun.) [Taberani]
Kavga etmek ya da savaşın gerekçeleri bellidir. Kişi aklını, dinini, malını, namusunu, nefsini korumak durumundadır. Bunlara yapılacak tecavüzlere karşı duracaktır elbette. Kuran-ı Kerimdeki savaşın sebebi, düşmanın saldırı ve zulmüdür. Düşman Müslümanların yurtlarını basar, hicrete zorlar, can, mal ve din ve namus güvenliğini tehdit ederse, bu durum; savaşı zorunlu ve mecbur kılar.Kur’ana göre, düşman güçlere karşı verilecek savaşın gerekçesinin makul ve haklı olması gerekir. Esasen “istila”, “sömürü” ve “tecavüz” için yapılan savaşları tanımayan İslam dini ( Bakara Sûresi, 205 ; Nisa Sûresi,94 ; Kasas Sûresi,83 ; Şura Sûresi,41-42) savaşa ancak :Müslümanların can ve mal güvenliğini sağlamak, hak ve hürriyetlerini korumak, İslama ve İslam ülkelerine yönelik saldırıları önlemek amacıyla başvurulacağını hükme bağlamış ve meşru gördüğü bu savaşı da diğerlerinden ayırmak için ona cihad adını vermiştir.
Bunların dışındaki her türlü kavga, gürültü, küslük, çekişme ancak cehalettir. Yukarıdaki hikaye bu tür kavgaların asıl sebebini aynı dili konuşmamaya bağlıyor. Aynı dil derken, aynı kelimelerle konuşmak da aynı dil sayılmaz. Kelimelerin kişisel anlamları da farklıdır zira.
Sorun herkese, mutluluk ister, huzur, özgürlük, demokrasi, anlayış, adalet. İkisi de, iki taraf ta aynı şeyleri ister ve aynı şeyleri isteyen ve savunan insanlar kavga etmekteler. Bir tuhaflık yok mu sizce de?
Ahmaklıktan kavga ederler diyor Hz Pir, bilgisizdirler. Diğerini anlamanın temel şartıdır bilgi. Onu, düşünme biçimini, yaşanmışlıklarını bildikçe, öğrendikçe düşmanlığınız azalır. Diğerinin seni bildiğini gördükçe sen de yumuşarsın.
Kavgayı önlemenin en temel yolu bilgiye koşmaktır.
Ortada bir kavga varsa orada cehalet vardır. Ben değilim o. Biz değiliz onlar cahil diyorsanız bu da cehalettir. Zira o dediğiniz anlaşılmamıştır. Onu anladığınız hissi ona ulaşmamıştır.
Diyelim ki bu mümkün olmadı. Ortada kavga var ve devam ediyor. Öncelikle sizden istenen bir şekilde durumu itiraf etmeniz. Anlaşamıyoruz, birbirimizi anlamıyoruz ve uzlaşmak istiyoruz cümlesi. İşte o zaman gereken şey bir Süleyman bulmak. Birçok dil bilen birisi. Süleyman gibi yüzlerce dil bilen. Her iki tarafı da bilen ve anlayan.
Tarafların yerine o konuşur ve tarafları uzlaştırır. Taraflar anlaşıldıklarını hissettikten sonra ancak, uzlaşıya razı olur çünkü.
“Süleyman, Tanrı tecellisine uğrayınca bütün kuşların dillerini öğrenmiş oldu. Onun adalet devrinde ceylân, kaplanla uzlaşmış, savaşı bırakmıştı. Güvercin doğanın pençesinden emindi, koyun kurttan çekinmiyordu. Süleyman, düşmanlar arasında meyancılık etti, bütün kuşların arasında birlik husule geldi.Sen bir karıncaya benzersin, tane toplamak için koşup durmaktasın. Fakat behey azgın. Süleyman buracıkta, sen ne arıyorsun?
Tane arayana tane, tuzaktır. Fakat Süleyman arayan hem Süleyman’ı bulur, hem taneyi elde eder.Bu ahir zamanda kuşlara bir an bile birbirlerinden aman yoktur. Devrimizde de Süleyman var, bizi sulha kavuşturur, zulmümüzü giderir. “Hiçbir ümmet yoktur ki aralarında bir korkutucu olmasın” âyetini oku.Tanrı “ Hiçbir ümmet bulunamaz ki içlerinde bir Tanrı halifesi, bir himmet sahibi bulunmasın” dedi.(M. II/3681-3742)”
Barıştan söz eden ve barış vad eden birisinde arayacağınız en temel ilke dil bilir olmasıdır. Dil eski dilde gönül anlamındadır. Gönle giremeyen uzlaştıramaz. Gönle girmenin yolu da onun kapısını açmaktır. Kapısı ise orada ne olduğuna ilişkin bilgi ve deneyim anahtarı ile açılır ancak.
Bu anahtarı ise size onların gönlündekini ona haber verirseniz verirler. Ne yapın edin insanlara onları anladığınızı hissettirin. Anlamak için de onların dilini öğrenin.
Olmadı iş bir Süleyman bulmaya kalıyor.
Tabi söz barışa ve uzlaşıya niyeti olana. Zaten koyunu yemeyi kafaya koymuş kurt bizden uzak olsun.
Anlamak için mahlukatın dilini bize öğretsin isteyelim.
Ve (Allah) Adem'e isimlerin hepsini öğretti. Bakara.31.
Faik Özdengül
http://faikozdengul.wordpress.com/