Fatma Şeref
Neden Kın Nesreyn?
Hz. Muhammed (s.a.v)’e, Allah tarafından hicret için önerilen üç şehir vardır, bazı rivayetlerde:
Medine, Bahreyn, Kın Nesreyn (veya Kın Nesrin ).Bu üç şehre İslam kültüründe “Belde-i Muhayyere” adı verilmiş. Muhayyer burada Osmanlıcadaki anlamı ile kullanılıyor; (Hayr. dan) Seçilmesi serbest olan. Seçmece. Seçimlik. Biri diğerinin yerine geçebilen, tercih seçene bırakılmış gibi anlayabilirsiniz.
Ya da tercihe sunulan seçenekler. Burada da tercihe sunulmuş şehirler olarak alabiliriz. Elbette İslam’ın Yüce Peygamberi’nin hicret edeceği şehirler arasında olmak o şehrin ahalisi için büyük bir şereftir. Diğer yandan o şehrin manasına, mazisine, atisine dair önemli bir işaret anlamı taşır. Bu yüzden asırlar boyu kimilerince güçlü kimilerince zayıf bulunan konu ile ilgili hadis ve rivayetler çok tartışılmış. Elbette ilk ikisi belli olduğundan tüm fırtına gizemli kalanın başında kopuyor. Evet, üçüncüsü hangi şehir olabilir?
Kın: Kuşun gözettiği/gözetlediği yer, alan, diyar belde, şehir
Nesr: Kartal ve benzeri büyük yırtıcı kuşlar.
eyn: İki veya Çift anlamı veriyor
Kınnesreyn: İki kuşun gözettiği koruduğu şehir. Ya da iki başlı büyük kuşun gözettiği şehir.
Nasıl söylersek söyleyelim ilk akla gelen Çift başlı Selçuklu Kartalı olarak bilinen arma ile bütünleşmiş Konya ilk akla gelen değil mi?
Fakat yıllar önce bu iddiayı duyduğumda buna ihtimal bile vermemiştim. Çünkü kabataslak bir hesapla:
Mekke – Medine arası: 451 Km
Mekke- Bahreyn arası: 1366 Km
Mekke-Konya arası: 3173 Km
Ama Bahreyn de iki denizin arasındaki yer anlamına geliyor. Bugünkü Bahreyn mi kesin olarak bilemeyiz. Peygamberimiz döneminde bu isim hangi beldeler için kullanılıyordu derin bir araştırma lazım. Ama mesela Kınnesreyn, Halep’in adıdır, kesinlikle Konya değil diyen araştırmacılar yazılarında bunun için bir kaynak göstermiyor. En azından ben henüz bulamadım. Yine de kesin Halep’tir iddiasında bulunan yazarlar o yazının içinde kaynak zikretmeliydi diye düşünüyorum. Çünkü çift başlı Roma Kartalı’nın koruduğuna inanılan İstanbul (Constantiniyye) ya da Roma Arabistan’da aynı isimle anılıyor olabilir. Halep diyenlerin daha ikna edici deliller sunması gerekiyor bence.
Söylediğim gibi Konya’nın belde-i muhyyereden olma ihtimaline ilk başta soğuk bakmıştım.
Hatta bazı geleneksel alışkanlıklarını dinin tartışmasız emri gibi uygulayan biz sonradan gelenlerden de aynı şeyi bekleyen tavırlarından muzdarip olduğum bazı Konyalıları hatırlayarak eyvah eyvah dedim. Şimdi Konyalıların eline yeni bir koz geçti. Şimdi de, bakın peygamberimize hicret için önerilen şehir bizimki, elbette gelenekleri bile sizinkilerden üstün diye dayatacaklar diye düşündüm. Ve hemen bunun için bir savunma geliştirdim. Eğer konuyu böyle kullanan olursa , seçenek olarak sunulmuş ama seçilmemiş bir de o açıdan bakın diye en sinir bozucu tarafından atağa geçecektim.
Bu tip nükte ve latifelere her zaman açık ve hoşgörülü olan Konyalıların aslında ciddi bir mahalle baskısı yoktur. Benim başlarda hissettiğim ve dışarıdan öyle gözüken tutuculuk yakın bulduklarını, sıra dışılığın sosyal bedelinden koruma amaçlı reflekslerdir. Ve gerçekten kadim bir şehir büyük bir başkent olmanın verdiği avantaj ile kendine özgü, özgün, tarihin potasından süzülmüş rafine bir kültürü vardır. Son zamanlarda hızla artan nüfusun, aldığı göçün etkisi ile kozmopolitleşen şehrin aslında bazı konularda daha tutucu olmaya ihtiyacı var. Asıl konumuza dönersek, Konya ile ilgili fikrimi değiştiren ne?
Bazı rivayetlerde, İstanbul’a gidip gelen sahabelerin, Toroslardaki Gülek boğazından, sonra Kınnesreyn’den, daha sonra Constantiniye’den bahs etmeleri. Ya da dönüşte Constantiniyye’den çıktık, şuralardan geçtik Kınnesreyn’e uğradık ve sonra da Gülek boğazı olduğu açıkça anlaşılan geçitten söz eden ifadeler. Yani Kınnesreyn Gülek ile İstanbul arasında ise Halep olma ihtimali tümden çürüyor. Diğer yandan şu günlerde sadece iç savaş çığlıkları ve acıları ile yüreğimize oturan Halep’i keşke kurtarabilseydik de tüm unvanlar onun olsaydı ne gam…
Evet, yeni dinin yayılması için Peygamber ve müminlerin tehlike altında olmayacağı, siyasi merkezlerden uzak, korunaklı, merkezi, önemli ama dikkat çekmeyen bir belde seçilmesi ihtiyacı vardı. Bunun için Mekke değil Medine, Şam değil Halep, İstanbul değil Konya seçilmiş olabilir. Bence şu anda konu kapanmamış daha araştırılacak çok şey var. Bahs ettiğim sahabelere dayandırılan bu rivayetlerin de Muhyiddin Arabî’ye atfedilen işaretlerinde tarafsız ve ilmi metotlarla değerlendirilmesi gerekiyor. Konya için Kınnesreyn ismi tarihte de bu gün de kullanılsa yanlış olmaz. Bu yüzden bu köşedeki yazılarımdan bir seçkinin basılacağı yeni kitabıma: Kınnesreyn adını verdim. Çift başlı kartal, puhu kuşu ve Selçuklu sembolleri ile ilgili görüşlerimi daha ileride yazacağım. Ama kitabın ismini böyle tercih ettiğimden belde-i muhayyere konusundaki düşüncemi de anlatmak istedim. Çünkü hala Konya’nın hicret için seçilmiş şehirlerden biri olma iddiası geçerliliğini koruyor.
Ayrıca Konya kendini belde-i muhayyere zannettiyse ne olmuş? Şüphesiz ki bu şehir Allah’ın Sevgilisi’nin buraya gelme ihtimalini bile delice sevmiştir. Ve O’nun mesajının, manasının tüm insanlığa ulaşacağı günü, gelişi sayarak kıyamete kadar bekleyecektir.
Bir yanını yay gibi saran hala efsanevi kuşların tünediği dağlarıyla, mümbit ovalarıyla, Selçuklunun sırları henüz keşfedilmemiş görkemli mirası, Yunus’un sazı, Nasreddin’in nüktesi, Mevlana’nın şiiri, Şems’in kanı, Arabî’nin ayak izleri, Konevi’nin ilmi , Alâeddin’in dehası , Kılıçaslan’ın arması, Sultan Mesud’un kılıcı, daha bir nicesinin kelama sığmayışı ile genci , ihtiyarı, bebeği, balası ile göklere açılan eli , dilinden düşmeyen duası ile bekleyecektir…
Zira bekleyiş makamında olmak, her dem sevgiliye layık bir duruşu gerektirir ve herkesin harcı değildir. Bu yüzden beklemenin, hasretinde bile ayrı bir tad vardır başka hiçbir şeyde olmayan… Şairin söylediği gibi:
Pâyın sadâsı gelse de sen hîç gelmesen,
Men dinlesem kıyâmete dek vuslat istemem,
Bulsam izinle semtini ol semte ermesem,
Aşsam zamânı hasretin encâmı gelmeden…
Bekleyişiniz vuslat, Cumanız mübarek olsun…