Ahmet Ünver
Ocak’lar sönmeden mümkün değil!
Çanakkale Deniz savaşlarının 101. Yılını kutladığımız şu günlerde, bu Asil vatan için toprağa düşen bütün şehitlerimizi Allah’tan Rahmet niyaz ederim. Bu vatanın öyle kolay elde edilmediğini gençlerimize anlatmakta sorunlar mı yaşıyoruz nedir? Hafta sonu İstanbul’da yine menfur bir patlama meydana geldi. Patlama ve algı operasyonları ile bütün bir ülkenin vatandaşlarına ne gibi korkular salınmaya çalışılmaktadır? Kamuoyunda, Yok, efendim, şu gün şu saatte şu yerde patlama olacak vb. dedi doku ve senaryolar dolaşmaktadır. Bütün bu vb. algı operasyonları ile acaba ne yapılmak istenmektedir? Sokağa çıkmamak, işe gitmemek vb. hareketlerle zaten başarmış olmuyorlar mı? Kimin tekerine veya işlerine bu ülke taş koyaktadır ki üzerimize gelinmektedir? Bu patlamalardan kimin, hangi ülkenin, hangi güçlü devletin veya taşeron örgütün ne gibi bir menfaati bulunmaktadır? 100 yıl önce, bu ülkenin, vatan ve milli birliğini hedefleyen, ‘kimi yamyam, kimi Hindu, kimi bilmem ne bela’ olarak gelenler, ne için geldiğini dahi bilemeden gönderilenler, bu gün de taşeronları üzerinden gelmeye devam etmektedir. 100 yıl önce ‘geldikleri gibi gidenler, bu gün de yine gelecekler ve de gidecekler’ başka çareleri yok… Biz, ülke ve millet olarak, bir ve beraber olduğumuz müddetçe; Farklılıklarımızla daha zengin olduğumuzun farkında olduğumuz sürece, başaramayacaklar…
İstiklal Marşımızın yazarı Mehmet Akif merhum, ilk mısralarda ne güzel buyurduğu gibi;
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
Türk milletine cesaret vermek ve onda bulunan milli duyguları harekete geçirmek için şiirine ‘Korkma’ diye başlıyor. Bu ifade inananlar için çok büyük önem arz etmektedir. Hz. Peygamberin; ‘ Hıra Mağarasında ‘ yol arkadaşı ile çok zor ve sıkıntılı bir anındaki ifadeleridir. Yol arkadaşına ve bizlere hitaben; ‘Allah bizimle beraberdir’, ‘ Korkma, Üzülme, Hüzünlenme’ diye nida etmektedir. Göklerde dalgalanan bayrağımızın hiçbir zaman inmeyeceğini, sonsuza dek bu topraklar üzerinde dalgalanacağını belirterek; Türk Devletinin varlığını devam ettireceğine olan yüksek inancını asil milleti ile paylaşıyor. Türk milletinin en son ‘ocağının, ailesinin ve ferdinin’ ölmeden, bitirilmeden, yok olmadan, bu ülkenin asla teslim alınamayacağını anlatarak; ocaklarımıza yani ailelerimize büyük önem atfetmektedir. Halk tarafından seçilen ilk Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bütün konuşmalarında, sürekli olarak ailenin önemine ve aile birliğine yapmış olduğu vurguyu da burada hatırlatmak isterim.
Bu asil vatanı ve milleti, bölmek ve parçalamak adına, doğrudan gelemeyen bölgesel ve büyük devletler, taşeron örgütleri üzerinden gelmeye devam edecekler. Ne zamana kadar? Bilemiyorum… Bizler vazgeçene kadar gibi; Mazlum milletlere umut olmak idealindeki ülke olarak; Bölge üzerindeki ve İslam âleminin 100 yıllık Batılı devletlerin emperyalist planlarına ve tekerlerine çomak sokmaktan vazgeçene kadar mı? Bölgedeki planlarına yönelik olarak neler yaptığımız öngörülemediği için mi? Kontrol edilebilen bir ülke olamadığımız için mi? Ülke ve millet olarak Canımız biraz daha yanacak gibi… 100 yıl önce dedelerimiz bu asil vatan için aynı anda 10 farklı yerde savaşmadılar mı? Gücünü denemek adına ülkenin her tarafında saldırılar, kaoslar, savaşlar meydana getirmediler mi? Bu günden farkı nedir acaba? Şöyle kabaca bir bakabilir miyiz? Ülkenin bir yerinde hendekler, diğer bölgesinde patlamalar vb. Gelecekler, darbe vuracaklar ve tekrar geldikleri gibi gidecekler; Başka çareleri yok; Biz ülke olarak, millet olarak ‘ BİR, BERABER, DİRİ ve İRİ’ olmaya devam edersek…