Hollanda’daki son olaylardan sonra milletin kafası karışık. Hala CDA ve PvdA partilerine oy verelim mi vermeyelim mi tartışması sürüp gidiyor. Hatta seçimleri boykot edelim mi etmeyelim mi tartışması bile var.

Bütün bunca olanlardan sonar böyle bir tartışma bence yersizdir. Partilerinde demokrasi tanımayan, üyelerinin düşünce özgürlüğüne kelepçe vuran bu iki partiye 22 Kasım Çarşamba günü oy verilmez. Hiç kusura bakmasınlar. Yaptıkları hatayı 23 Kasım günü tekrar gözden geçirsinler.

Peki bu partilere oy vermeyip de hangi partiye ve kime oy vereceğiz sorusuna cevap vermemiz gerekiyor. Seçimler ve tercihli oy vereceğim milletvekili profilim ve düşüncem aynen şöyledir:

Seçimler; demokratik hakkımızı kullanarak, vatandaşlar olarak bizi yani ülkeyi idare edenleri seçmek, eve göndermek, haddini bildirmek, ödüllendirmek gibi ödevi yerine getirmeyi yüklemektedir. Hollanda’da yaşayan Türkler olarak seçimlerde oy kullanmama gibi bir lüksümüzün olmadığını burada ifade etmek isterim. Hatta seçimlere katılmak vatandaşlık görevimizin gereği olurken, bizim konumumuzda olanlar için kullanılması kaçınılmaz bir haktır. Seçimlere aday olarak katılmak, ülke yönetimine talip olmak, ülke sorunlarını düşünmek ve bu sorunları siyasi partilerde aktif olarak çözümüne katkıda bulunmak olabileceği gibi, aday olanları ya da bize uygun, düşüncelerini kendimize ve grubumuzun hatta içinde yaşadığımız ülkenin çıkarlarına uygun bir partiye ve adaya oy vererek siyasi hakkımızı kullanabiliriz.

O zaman oy kullanmak siyasi katılımı beraberinde getirmektedir. Siyasi katılım ise var olduğumuzun, kale alındığımızın bir ölçütüdür. Her zaman söylediğimiz gibi seçimlere aktif olarak katılmak, siyasi iradeye kendi çapında yön vermek bizim bu ülkede saygınlığımızı arttırmaktadır. Bu gerçeği yani siyasete aktif katılıp partiler arası dengeyi bozabilmeyi mart ayında yapılan mahalli seçimlerde çok net bir şekilde gördük.

Siyasi partiler yüzdelik olarak birbirlerine yakın oldukları için bizim vereceğimiz oylar bazen siyasi dengeleri bozmaya neden olabiliyor.

O zaman siyasete katılımımız Hollanda siyasi partileri için çok önemlidir. Elbette siyasi katılımımız bizim için de bir o kadar önemlidir.

Peki 22 Kasım milletvekili seçimlerinde hangi partiye veya hangi adaya oy vereceğiz sorusuna nasıl bir cevap bulacağız.

Hollanda siyasi partilerinin bizimle yani göçmenlerle ilgili görüşleri üç aşağı beş yukarı birbirine yakınlık göstermektedir. Bu noktada şu siyasi parti göçmenlere daha sıcak daha fazla sevecen diyememekteyiz. Bu tecrübeyi geçtiğimiz yıllarda hem İşçi partisinin, hem Hristiyan Demokratların hem diğerlerinin uyguladıkları politikalarda ve bu partilerin sözcüleri tarafından yapılan açıklamalarda ve takınılan tavırlarda yaşadık.

Genel anlamda tüm siyasi partilerde göçmenlere, özelde Müslümanlara karşı sert bir tutumun sergilendiği gözle görülür halde…

Hele hele son dört haftadır yaşananlar artık bize kim oy vereceğimizi açıkça işaret etmiştir.

Her şeyden önce Türk kökenli bir milletvekili adayına tercihli oy kullanacağız.

Tercihli oy kullanırken dikkat edeceğimiz nokta, kriter ne olmalıdır sorusuna vereceğim cevap şöyledir. Oyumuzu vereceğimiz aday her şeyden önce siyasete yatkın ve siyasette mücadele etmiş birisi olmalıdır. Siyasi konulara ilgi duymalı, toplumun ve ülkenin karşılaştığı sorunlara alternatif çözümler üretebilme kapasitesine sahip olmalıdır, Yani siyasi ehliyeti olmalıdır. Bu ana kriterden sonra oy vereceğimiz aday içinden geldiği topluluğun yabancısı olmamalıdır. Bu toplulukla barışık olmalıdır. Devamla oy vereceğimiz aday Türkiye ile barışık olmalıdır. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde köprü vazifesi özelliğine sahip olmalıdır. Yani çifte loyalite, transnasyonal kimlik, global sorumluluk duymalıdır.

Gerekirse, mecliste tek başına bile kalsa doğru bildiğini söyleyebilen birisi olmalıdır.

Bütün bu tanımlar şimdi D66 partisinden 6. sırada milletvekili olan Fatma Kaya Koşer’e yönelmektedir. Eee artık takdir Hollandalı Türklerindir.

İdrak ettiğimiz Ramazan bayramınızı tebrik eder, bayramın tüm insanlığa hayırlar getirmesini dilerim.