Derviş Argun
Oyunları bozma vakti
El Bab'ın tamamında kontrol sağlandı. Uzun, zahmetli ve zor bir süreç sonunda El Bab'ın merkezi de Türkiye ve ÖSO güçleri tarafından ele geçirildi. İlerleyen günlerde muhtemelen Cerablus'ta olduğu gibi orada da Suriyelilerin geri döneceği ve yeniden insanca yaşanabilecek alanlar oluşturulacak. Kazanılan alanlar, o alanların gerçek sahiplerine devredildikçe kazanım kalıcı hale getirilmiş olur. Türkiye'nin bunu önemsediğini ve bunun mücadelesini verdiğini biliyoruz. Oysa ABD ve batının bunca acı çekmişliklerine rağmen o toprakların gerçek sahiplerini yok sayarak, oraları PYD hakimiyetine bırakma çabası içinde olması, bu savaşın ne denli iğrenç süreçlerden geçerek geldiğinin ispatıdır.
El Bab'ın tamamen kontrol edilmesi sonrası yayınlanan bir fotoğraf gördüm. Muhtemelen siz de görmüşsünüzdür. Bir fotoğraf karesi ikiye bölünmüş. Sağ tarafta Esed rejimi tarafından ele geçirilen Halep'İn üstten görüntüsü, sol tarafta ise, Türkiye ordusu ve ÖSO tarafından ele geçirilen El Bab'ın üstten görüntüsü vardı. İkisi arasındaki fark, tarafların meseleye bakışını başka söze ihtiyaç bırakmadan açıklayacak kadar net. Birisinde bırakın içine girip oturulacak bir ev ya da ayakta kalmış bir bina, üzerinde yürüyecek bir sokak bile kalmamışken, El Bab operasyonu ise, hiç kimse yerinden yurdundan edilmeden, fiziksel alanlar korunarak bir sarraf işçiliği ile tamamlanmıştır. Sadece bu operasyonda görülen fark bile, Türkiye'nin hem geçmiş müktesabatı hem de 900 km'yi aşan sınırı sebebiyle o coğrafyada olması gerektiğinin delilidir.
Suriye'de kaosu büyütenlerin ve işi içinden çıkılmaz noktaya taşıyanların planında Türkiye'nin bu müdahalesi yoktu. Onlar, çayın taşıyla çayın kuşunu vurup, Suriyeli mazlumların feryatlarına rağmen Kuzey Suriye'de PYD'ye Marksist bir Kürt devleti kurdurmak istiyorlardı. Bu planlarının iptal olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Türkiye'nin bu hamlesi ile ertelenmiş olabilir. ABD bu yazının yazıldığı günün bir önceki gününde bile PYD'ye uzun araçlarla ağır silahlar taşımaya devam ediyordu. Bu gelişmeleri ABD tarafından Kuzey Suriye'de oluşturulmuş 70.000 silahlı PYD/PKK teröristinin silahlandırılması olarak bilir ve anlarsak, ufukta yaşanması muhtemel çatışmanın kiminle olacağını çok rahat görebiliriz.
Ondandır ki, Suriye sorununu hızlı bir şekilde ABD ve batının güzergahından çıkarıp kendi kulvarımızda değerlendirme ve sonuçlandırma mecburiyetimiz var. Yeni dönemde parçalanmamış bir Suriye talebi olan herkesle ortak çalışma geliştirmeliyiz. Suriye'de çok hızlı bir şekilde bir devlet erkinin oluşması mecburiyeti vardır. Oluşacak olan bu erk, hiç şüpheniz olmasın ki, Kuzey Suriye'yi PYD/PKK teröründen bize göre çok daha kısa sürede, çok daha etkin bir yöntemle temizleyecektir. ABD ve batının ne DEAŞ'ı ne de PYD'yi bir sorun olarak görmediğini anlamamız için artık yeni şeyler yaşamamıza gerek yoktur.
Suriye'de oyunu bozma vakti gelmişse en iyi yöntem, Suriye'de, birleşik Suriye talebini olmazsa olmaz kabul eden güçlerin hakimiyetinde bir devletin oluşmasını sağlamaktır. 2012 yılından bu yana yaşadığımız gerçeklik bizi buna mecbur kılmaktadır. O zaman göreceksiniz ki, PYD'nin oldu bittiden üretmeye çalıştığı devleti de, işgal edip yerleştiği Afrin'i, Münbiç'i ve diğer bölgeleri de çok kısa bir zamanda onlardan temizleyecektir. Türkiye kendi güvenliği için yaptığı bu müdahaleyi aynı zamanda Suriye için kalıcı bir çözüme de dönüştürebilir.
Periferiden merkeze doğru güvenliği sağlama çabası bir çözüm gibi görünse de, kalıcılığı tartışmalıdır. Oysa bu çaba, merkezden gelen tamamlayıcı bir operasyonla buluşursa, hem ABD ve batının tüm planları kucaklarında kalır, hem de oluşacak olan bir ve birleşik Suriye düşüncesi sosyolojik parçalanmışlığa esaslı bir çözüm oluşturabilir.