Adem Alemdar
Prof Dr Ali Akpınar'a sahip çıkmak!
Olağanüstü günler yaşıyor, terörle mücadelede hemen her gün şehitler veriyoruz. Her şehit için binlercemiz saf tutuyor, göz yaşlarımız sel oluyor, dualarımız aminlerle yeri göğü inletiyor...
Geçtiğimiz ay Diyarbakır’da şehit olan Akşehirli hemşehrimiz Jandarma Uzman Çavuş Selçuk Özer'in cenazesi de Akşehir'in Doğrugöz köyünde ikindin namazını müteakip kılınacaktı. Şehidin cenazesi baba evinde helallik alındıktan sonra cenaze namazı için cami avlusuna götürüldü. Doğal olarak ikindi namazının kılınması ve ardından da cenaze namazına durulması gerekiyordu, ancak bir türlü şehidin başındaki kalabalık dağılmıyor, kargaşadan namaza durulamıyordu. Konya İl Müftüsü Prof. Dr. Ali Akpınar Hoca bundan önceki onlarca şehit cenazesinde olduğu gibi burada da münasip bir dil ile tabutun başındakileri uyarmasına rağmen şehidin özellikle bir arkadaşı ısrarla tabutun başından ayrılmak istemiyordu. Bu kişi ayrılmadığı gibi kendisini uyaran müftü hocaya da şiddetle itiraz ediyordu.
Yaklaşık üç bin kişilik cemaat biraz öteye giderek ikindi namazını eda ettikten sonra yerel yönetici ve askerlerin buyur etmesiyle tabutun başına gelinir tekrar. Teşbihte hata olmasın, Harem'de Hacerülesvet'i öpmeye çalışan kalabalığa benzer bir itiş kakış arasında şehide son vazife yerine getirildi. Ajansların geçtiği o ana ait fotoğrafa bakarsanız, ne dediğimiz anlaşılır...
Büyütülecek, abartılacak ya da diğer şehit cenazelerine göre üzerinde bir kat daha durulacak hiç bir şey yokken, kimse kimseye hakaret etmemiş, kimse kimseye uzayıp gidecek kötü şeyler dememişken, mesele yaşandığı yerde kalıp gidecekken...
Ertesi gün Akşehir'de birileri sosyal medya üzerinden o gün yaşananlara bire on katarak ileri geri bişeyler yazmış ve bu yazılanlar çoğalınca resmi makamlar işin içine girmişler, tutanaklar tutulmuş, şikayetler yapılmış...
Tam bu noktada güya dini içerikli bir internet sitesi yatıştırmak veya tamir etmek dururken bölen ve ayrıştıran bir yorum haber yazmış, habere de şu başlığı atmış; "Vatandaşlar dinsiz ve saygısız Ülkücüler için MHP Lideri Bahçeli'ye seslendi!" Buyur buradan yak! Bu başlığı atan sitenin haber içeriğini buraya yazmaya gerek yok sanırım. Bu haber Müftü Bey'in bilgisi dışında, güya ona sahip çıkmak adına yazılmış ama kaş yapayım derken iki gözü birden çıkarmıştır! Bu sitenin haberlerine balıklama atlayan birileri de o haberi paylaşarak lokal bir meseleyi olabildiğince büyütmüştür...
Diyanet-Sen Konya Şube Başkanı Ali Koç da şüphesiz iyi niyetle bu yorum haberi referans göstererek Müftü Bey'e yapılan hakareti kınadığına dair bir paylaşımda bulunmuş. Çıkan haberler ve paylaşımlar sonrası, Ülkü Ocakları Konya Şube Başkanı Hasan Koçhan da bir açıklama yapmış, o da açıklamasında suçsuz, günahsız, iftiraya maruz kalan Müftü Bey'in hakkına girmiştir. Oysa tüm bunlar yaşanırken Müftü Ali Hoca İstanbul'da vazifelidir ve büyük camilerde vaaz vermektedir. Hoca şehit cenazesinden hemen sonra havaalanına gittiği için aleyhine bir saman alevi gibi büyüyen olayları hep uzaktan seyretmiş ve mübarek günlerde mağdur edilmiştir.
Yukarıya özetlediğim süreçle ilgili şunları kayıtlara geçsin diye yazmam gerekiyor!
Birincisi; Konya İl Müftüsü Ali Akpınar Hoca, Konyalıdır, Selçuk İlahiyat mezunu ve Selçuk ilahiyat'ta tefsir profesörüdür. Diyanet İşleri Başkan Yardımcılığını reddetmiş, kadrosu üniversitededir. Makamla, mevkiiyle alakası olmayan, paraya asla tamah etmeyen günümüzde arayarak zor bulacağımız tam bir ilim ve bilim adamıdır, alimdir. Bir sabah namazından sonra kendisinden dinlediğim Haşr suresinin son üç ayetinin tefsiri aradan geçen yıllara rağmen damağımdadır...
İkincisi; Müftülük makamı önüne gelenin cart curt edeceği, laf sokacağı bir makam değildir! Bu makamda kim oturursa otursun asgari saygıyı hak eder. Bir din adamına, hele de bir âlime dinin hoş görmediği bir iftira atılıyor ve sorgusuz inanılıyorsa, mizanlık bu mesele en azından bundan sonrası için herkese ders olmalıdır.
Üçüncüsü; Ali Hoca, Memleket Gazetesi kurulduğu 2004 yılının Eylül ayından bu yana yaklaşık 14 yıldır fasılasız her hafta salı günleri yazmıştır ve tek bir yazısında siyasete veya politikaya bulaşmamış, zevkle okuduğumuz yazılarında hep toplumun temel İslami bilgilerini tamamlamaya ehemmiyet vermiştir. İnanmayan açar arşivdeki 700'e yakın yazıya bakabilir...
Dördüncüsü; Aynı cenaze merasiminde bir bakan, bir genel başkan yardımcısı, birden fazla milletvekili, vali, kaymakamlar, belediye başkanları ve pek çok üst düzey bürokrat, siyasetçi vardı...
Yazılanların tamamen iftira ve düzmece olduğu bilindiği halde Hoca'ya sahip çıkılamadı. İftiralar ilk ağızda bitirilemedi!..
Bir yönüyle herkes haklı, bir yönüyle herkes haksızdır. Ancak; anasına, avradına sövülen, dinine diyanetine, mezhebine, soyuna sopuna laf edilen, Ramazan mübarek günde yerden yere vurulan Müftü Bey bunların hiç birisini hak etmemiştir.
Bir defa konunun Ülkücülükle veya Ülkücülerle yakından uzaktan hiç bir alakası yoktur, bunun bilinmesi gerekir. Gerçeğin ortaya çıkmasından sonra MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve MHP İl Başkanı Murat Çiçek de bu minvalde sağduyulu açıklamalar yapmışlardır. Dinihaberler sitesinin haberine cevap veren bazı haber siteleri ise kavgayı büyütmek için tamamen iftiradan ibaret bu meseleyi kaşıdılar, ancak kasırga geçti gitti ve geride kökünden sökülmüş ağaçlar, yıkılmış evler, devrilmiş araçlar bırakarak. Umarım bu yaşananlar en kısa zamanda unutulur ve daha büyük musibetlere keffaret olur.
Müftü Hocama toplum olarak bir özür borcumuz var. Bu hadiseye taraf olanların da helallik istemeleri gerek. Ali Hocamız İnşallah bize de gönlüne de küsmemiş, yaşadığımız hadisede de görüldüğü gibi toplumumuzun bu en büyük eksikliğinin tedavisine yönelik çalışmalar yapmasını bekleriz…
...
Suçlu kim şimdi!
Öykü bu ya, dünyadaki her türlü kötülüğün sorumlusu olarak gösterilen şeytan, üstüne yüklenen bu ağır suçlamadan bıkmış, bir gün bir fırsat yaratayım da insanlar ne kadar iyiliksever olduğumu anlasınlar demiş.
Günlerden bir gün şeytanın yolu bir köye düşmüş. Keyfi yerinde olan şeytan, sırtını bir ağaca dayamış ve buzağısı kazığa bağlı olan ineği sağan genç bir kadını uzaktan izlemeye başlamış.
Şeytan, kadını epeyce izledikten sonra yerinden kalkıp kazığa bağlı buzağının ipini biraz gevşetmiş. Buzağı bu, az ötede annesinin sütünün kovaya sağılmasını aç karnına izlemeye daha fazla dayanamamış. Buzağı yerinde debelendikçe boynundaki ip biraz daha gevşemiş ve sonunda yular hepten çözülmüş.
Koşarak annesini emmeye giden buzağı, süt kovasına çarpmış ve bütün sütler yere dökülmüş.
Sağdığı süt ziyan olunca siniri tepesine çıkan genç kadın, eline geçirdiği odunu buzağının kafasına vurmasıyla yavru kan içinde yere yıkılmış. Yavrusuna saldırılmasına kayıtsız kalmayan inek bir tekmede kadını yere serip öldürmüş.
Uzaktan geçmekte olan kadının kayınpederi, ineğin gelinini öldürdüğünü görüp, elindeki tüfekle ateş ederek ineği öldürmüş. Silah sesini duyan koca koşup gelmiş. Karısını yerde cansız yatar, babasını da elinde tüfekle görünce, belinden silahını çekip, tek atışta babasını öldürmüş. Kısa bir süre sonra gerçeği öğrenen genç adam bu kadar acıya dayanamayacağını düşünüp, bir kurşun da kendi kafasına sıkarak canına kıymış.
Bütün bu olayları bir kenardan izleyen şeytan, Bu felaketi de bana yüklerler. Buzağının ipini gevşetmekten başka ben ne yaptım şimdi demiş!