Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Sadreddin Konevî Sempozyumunun Ardından…
19-20 Ekim 2018 tarihlerinde Necmettin Erbakan Üniversitesi, Meram Belediyesi Konya Araştırma Merkezi ve İl Müftülüğünün katkılarıyla III. Uluslararası Sadreddin Konevi Sempozyumu yapıldı. Yerli ve yabancı çok sayıda bilim adamı değişik yönleriyle Sadreddin Konevî’nin düşüncelerini tartıştı ve müzakere etti. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.
Anadolu Selçukluları döneminde yaşamış olan Sadreddîn Konevî, XIII. Yüzyılın önemli mütefekkirlerinden birisidir. Başta Kelam, Tasavvuf, Tefsir, Hadis ve Felsefe olmak üzere birçok alanda âsâr-ı bâkiye olan eserler bırakmıştır. Hz. Mevlânâ başta olmak üzere Muhyiddîn İbnü’l-Arabi, Evhadüddin Kirmanî ve Yunus Emre gibi birçok İslam âlimi ve sûfisinin muâsırıdır. Özellikle yaşadıkları yüzyılda Konya’da İslamî ilimlerin altın çağını yaşadığı bir dönemde bu âlimlerin hem yerel ve hem de evrensel ölçekte ilme katkıları büyük olmuştur.
Din, Tasavvuf ve Felsefe tarihinde Sadreddîn Konevî, hakîm ve sûfî bir şahsiyet olarak temâyüz etmiştir. Eserlerinde üslûbu, derin felsefî izler taşır. Bu sebeple anlaşılması zordur. İbnü’l-Arabi’den sonra vahdet-i vücud düşüncesinin önemli bir temsilcisi olan Sadreddin Konevî’nin düşünce geleneği, hala tam olarak anlaşılmış değildir. Dünya ilim çevrelerinde tanınan Konevî’nin hemen hemen bütün eserleri Türkçeye çevrilmiştir. Belki de onun düşünceleri bundan sonra anlaşılacaktır.
Konevî’nin metafiziğinin özünde Yüce Allah’ın varlığı ve birliği meselesi vardır. Hatta onun tasavvuf anlayışının özünü de Yüce Allah’ın en güzel isimleri oluşturur. Allah-âlem ve Allah-insan ilişkileri bu isimler üzerinden anlatılır. Varlık, bu isimlerin mazharları olarak görülür. Hatta Konevî, bu isimler üzerine Şerhu esmâ-i hüsnâ diye de bir kitap yazmıştır. Nasıl ki Kelâm ilminin ana konusu İlahî Zat ve sıfat ilişkisiyle, Konevî’nin Tasavvuf anlayışının ana konusu da İlahî Zat ve O’nun isim ve sıfatlarıdır. Kelam âlimleri Allah’ı bilmede aklî yöntemleri öne çıkarırken, tasavvufçular da ilham ve keşif yöntemini öne çıkarmışlardır.
Konevî’nin anlayışında esmânın sırları akılla değil, mükâşefe ve müşâhede yoluyla kavranır. Dış âlemde görünen a‘yân-ı sâbite değil onun fiilleri ve eserleridir. A‘yân-ı sâbitenin kendisi bâtın, sûreti zâhirdir. Kalb erbabı ve keşif ehli için ilahi isimler alanı, insana geniş imkânlar sunar. Velâyet ehlinin yolunu ve ilahi ahlakla ahlaklanmayı esas alan mükâşefe mensupları isimlerin hakikatlerine nüfuz ederler, onun renkleriyle boyanırlar.
Sonuç olarak, Sadreddîn Konevî üzerine çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır. Ayrıca onun ismi, ileride kurulacak olan bir üniversiteye verilmeli ve bir araştırma merkezi kurulmalıdır. Bununla birlikte medfun bulunduğu mekân ve caminin çevresi külliyeye dönüştürülmeli daha görünür ve işlevsel bir hale getirilmelidir. Tekrar bu sempozyumun yapılmasında emeği geçen, tebliğleriyle katkıda bulunan bütün kurum, kuruluş ve ilim adamlarına şükranlarımı arz ederim.