Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Şahıslara Hürmette Aşırılıklar
Muhakkak ki her insanın hayatında, sevdiği ve saygı gösterdiği kişiler vardır. İnsan sadece hemcinslerini değil, tüm varlık âlemindeki nesneleri de sever. Ancak Müslüman’ın, Allah’tan başka varlıklara karşı duyacağı sevgi ve saygı, beşeriyet ve yaratılmışlık sınırlarının ötesine geçmemelidir.
Şirk çeşitlerinden birisi de Allah’tan başka varlıkları sevmede ve onlara tazimde aşırı gitmek sûretiyle olmaktadır. Bu hususa Kur’an-ı Kerim’de şöyle değinilir: “İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp O’na koştukları eşleri (endâd) tanrı olarak benimseyenler ve onları Allah’ı severcesine sevenler vardır.” (Bakara 165). Bu âyetten açıkça anlaşıldığı gibi, ulûhiyetin en büyük özelliklerinden birisi, muhabettir/sevilmektir. Bir insanın herhangi bir insana karşı beslediği aşırı sevgi onu putlaştırmaya götürebilir. Örneğin, insanın mûsikiden haz duyması fıtratının bir gereğidir. Mûsiki, insanda hangi duygular daha çoksa onları yoğunlaştırır. Müzik insanda afyon etkisi yaratır. Özellikle günümüz gençliği bu alanda ölçüyü kaçırabilecek davranışlar sergilemekte; adeta, sanatçıyı tanrı, o havayı âyin, ibadet havasına dönüştürücü tavırlar sergilemektedir. Zaman zaman magazin basında: “Çağın İlâhesi Madonna” gibi manşetler ve ‘arabesk’ adı verilen müzik türlerinin sözleri bu iddiayı doğrulamaktadır. Daha önce bir gazetede, “Malezya’da ‘black metal’ haram ilan edildi” başlıklı bir haber yer aldı. Bu müzik türünün yasaklanma nedeni olarak, “satanizm felsefesi”ni beslemesi ve toplumsal olmayan davranış biçimlerini teşvik etmesi” gösterildi. (Bkz. Hürriyet Gazetesi 11 Eylül 2001).
Bakara Suresi’nin 165. Âyetinden öğreniyoruz ki, Allah’tan başka herhangi bir varlığı Allah statüsünde bir sevgi ile sevmek insanı yanlış inançlara götürme sebebidir. Bundan dolayı Kur’an’da insan daha çok ‘abd/kul’ vasfıyla anılır. Kulluk, kendisine kul olunan varlığa karşı beslenen en ileri sevgi derecesini ifade eder. Risâlet en üstün mertebe olmasına rağmen, bütün peygamberler, özelde Hz. Peygamber (a.s) kulluğu ile övünmüştür. (İsra 3). Hatta o, kendisine secde etmek isteyen bir kimseye şiddetli tepki göstererek izin vermemiş yine yanına giren bir zatın korkudan titrediğini görünce, “sakin ol, ben kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum” uyarısında bulunmuştur.
Hıristiyanların Hz. İsa’yı tanrılaştırmalarına sebep olarak aşırı hürmeti gösteren Hz. Peygamber (a.s) bir hadislerinde bu konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuşlardır:
“Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı aşırı bir şekilde övdükleri gibi, siz de beni övmeyin. Ben sadece Allah’ın kuluyum. Bu sebeple Allah’ın kulu ve elçisi, deyin.”
Namazda okuduğumuz “tahiyyat duâsı”nın sonunda da “abdühû ve rasûlühü/O’nun kulu ve elçisi” pasajının yer alması anlamlıdır. Zira Hıristiyanlar Hz. İsa’yı öyle övdüler ki, önce Allah’ın oğlu yaptılar daha sonra da ilâh. Artık günümüz Hıristiyanlığında Tanrı, İsâ’dır. Çünkü onlar Hz. İsâ’da nâsûti/insanî ve lâhûti/ilahî yönü birleştirmişlerdir. Onun için İslam, insanî alanla, ilâhî alanın sınırlarının gözetilmesi konusunda büyük hassasiyet gösterir.
Müslüman’ın nazarında hiçbir insan peygamber derecesine çıkamayacağına ve hatta peygamberlere bile insanüstü bir özellik nispet edilemeyeceğine göre hiçbir kimsede insanüstü bir kuvvet düşünülemeyecek, ancak Allah’a sunulabilecek tazim ve hürmet, O’ndan başka kimseye gösterilmeyecektir. Nezaket kurallarını yerine getireceğim diye aşırı derecede eğilmek, saygıda kusur etmeyeceğim diye taparcasına davranmak, türbe ve kabirlerde yatan zatlara karşı kulluk sınırlarını zorlayacak şekilde aşırı ihtiram göstermek, İslam şahsiyetine yakışmayan hareketlerdir.
Müslüman, tevhidi koruma konusunda titizlik göstermelidir. Nasıl ki bu dünyaya kendi başımıza geldiysek, ayrılırken de kendi başımıza gideceğiz. İnanç ve davranışlarımızdan tek tek hesaba çekileceğiz.