Emetullah Akkaya
Said b. Amir 2
“İyi bilin ki şu dünya hayatı boş bir oyalanma ve oyundan başka bir şey değildir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.” ( Ankebut ,64)
“Onlar dünya hayatıyla mutlu olurlar. Oysa dünya hayatı ahirete göre sadece bir kez yararlanmadır.” ( Rad, 26)
Kim umar senden vefayı
Yalan dünya değil misin?
Habibullah Mustafa’yı
Alan dünya değil misin?
( Yunus Emre)
Rabbimizin bir sineğin kanadı kadar değer vermediği, kullarına dünyada ne kadar kaldınız sualine, kullarının bir gün veya bir günün bir bölümü kadar cevabını vereceği fani dünyadan bahsediyoruz. Ne kadar yaşarsak yaşayalım netice itibariyle üç günlük dünyanın ikinci günündeyiz. Ha gülmüşüz ha ağlamışız çok yakın bir gün var ki o günde hepimiz o musalla taşına uzanmışız. Hesap vakti geldiğinde sınavın kolay veya zorluğundan daha önemlisi sınavın neticesi olacak. O halde hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayan bizlerin biraz da yarın ölecekmiş gibi yaşamaya yönelmesi gerekmiyor mu? Aliler gibi, Ömerler gibi, Saidler gibi…
Humus valisi olan Said b. Amir Hz. Ömer’in : “ Sana biraz aylık bağlayayım mı?” sorusuna , “Benim elimdeki zaten benim ihtiyacımdan fazladır.” Diye cevap verir ve kendisine aylık bağlanmasını reddeder.
Bir süre sonra Humus halkından bazı kişiler Hz.Ömer’in yanına gelirler. Hz. Ömer : “ Bana fakirlerinizi bildirin de ihtiyaçlarını karşılayayım.” der. Onlar da Hz. Ömer’e bir liste verirler. Listede Said b. Amir’ in de ismi yazılıdır.
Hz. Ömer valisinin fakirler içinde ismini görünce gözyaşları sakalını ıslatacak kadar ağlar. Sonra da gelen kişilerle ona bin dinar kadar para gönderir.
Said’e bin dinar verildiğinde paraları kendisinden uzaklaştırarak : “ inna lillahi ve inna ileyhi raciun –Allah’tan geldik, Allah’a döneceğiz- “ demeye başlar. Bu ayeti okuduğunu duyan eşi koşarak gelir. Zira bu ayet ölüm gibi başa gelen musibetlerden sonra okunan bir ayettir. Hanımı merakla sorar: -Ne oldu? Yoksa emir-ül müminin öldü mü? Said:
-Hayır, daha büyüğü, der ve şöyle devam eder:
-Dünya, ahiretimi bozmak için evime girdi. Hanımı da Said b. Amir gibi düşünmektedir ve birlikte o dinarları fakir müslümanlara dağıtırlar.
Zira onlar bir ayet ya da hadis işittiklerinde onu iyice öğrenip hayatlarına geçirmedikçe diğer bir ayet ya da hadise geçmezlerdi. Zira onlar “Cennetliklerin çoğunun fakirlerden oluştuğunu gördüm.” hadisini işitmişlerdi.
Bir gün Hz. Ömer Humus’a gelip halka: “ Valinizi nasıl buluyorsunuz?” diye sorar.Halk valilerinin dört özelliğinden şikayetçi olduklarını belirtir ve devam eder. Gün yükselinceye kadar yanımıza çıkmaz, geceleri bizim işimizi görmez, ayda bir defa yanıma gelmez, bazen de şuurunu kaybedip bayılır. Said b. Amir biraz sustuktan sonra konuşmaya başlar:
-Vallahi bunları söylemek istemezdim ama mecbur kaldım. Ben her sabah ailem için hamur yoğurup, ekmek yapıyorum. Ancak bundan sonra halkın yanına çıkabiliyorum. Ben gündüzümü halkın işlerine gecemi Allah’a ibadete ayırdım. Üzerimdekinden başka kıyafetim yok. Ayda bir defa elbisemi yıkarım ve kuruyuncaya kadar beklerim. Hubeyb b. Adiyy’ in şehit edilişi aklıma gelince bazen şuurumu kaybeder ve bayılırım. Hz Ömer bunun üzerine:
-Said hakkındaki görüşlerimden dolayı beni yanıltmayan Allah’a hamd olsun, diye düşünür.
Şimdi gelin bir Said b. Amir’e (r.a) bakalım bir de kendimize.Bir elbisesinden başka elbisesi yok. Üstelik bu şahıs bir vali. Peki ya bizler? Bir giydiğimizi bir daha giyersek ayıp olacak mı zannediyoruz? Oysa biricik önderimiz, sevgili peygamber efendimiz (s.a.v) ne diyordu?
“ Akarsuyun kenarında abdest alıyor bile olsanız, suyu israf etmeyin!” Ne de güzel bir ölçü… Yine bir başka hadisinde ne buyuruyor güzeller güzeli : “ Kişinin her canının istediğini yemesi israftır.”
Yüceler yücesi rabbimiz ise pek çok ayeti kerimede şöyle buyuruyor :
“ Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Şüphesiz ki Allah israf edenleri sevmez.”
Ne zaman ki bir çift fazladan ayakkabı alacağımıza bir yetimin yüzünü güldürmeyi daha evla bulduk, ne zaman ki dışarda yapılan kahvaltı sofralarındaki israfın farkına vardık, ne zaman ki asıl mutluluğun sosyal medyada poz vermek uğruna elimizdekini saçıp savurmak olmadığını aksine daha fazla misafir ağırlamak ve hatta her gün bizimle uyuyup,uyanan rabbimizin bize emanet ettiği adına aile denilen en kıymetli misafire eşlerimize ve çocuklarımıza özen göstermek olduğunu anladık, ne zaman ki kullanmadıklarımızı , giymediklerimizi değil Habil misali elimizdekinin en iyisini ihtiyaç sahiplerine sunduk işte o vakit sözde müslümanlıktan çıkıp özde müslüman olma yoluna girdik demektir.
Allah (c.c) bizlere gerçek yurdumuzu ve bu dünyaya geliş amacımızı unutturmasın ve inşallah bizleri ne dünyada ne de ahirette utandırmasın.