Fahri Kubilay
Sana geliyorum sana
Ölüm, hayatın öteki yüzü… Hiçbir canlının kaçamayacağı bir gerçek…
Dünya hayatının hesabını verebilecek şekilde yaşayanlar, Ahiret hayatında ebedi mutluluğu yakalayacaklardır. Bu bizzat Rabbimizin müjdesidir. “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle dirilirsiniz, nasıl dirilirseniz öyle mahşere çıkarsınız..”
“İnna lillahi ve inna ileyhi raciûn.” Abdurahim Karakoç Ağabey tüm iyi adamlar gibi, güzel bir ata bindi ve gitti. Sevenlerine ve tüm yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Şiire karşı çok da merakım yoktur ama şiir denilince üç şair var ki, adlarını duyunca benim için akan sular durur. Mehmet Akif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Abdurahim Karakoç…
Onları yazdıklarını dinlerken ve okurken hep kendimden bir şeyler bulurum. Ta yüreğimin derinliklerinden bir şeyler kopar… Sanki düşünüpte ifade edemediğim şeyleri hissederim onların satırlarında… Allah hepsine rahmet eyler inşallah.
Her Anadolu insanının dilinden düşmeyen, Abdurahim Karakoç’un şiirleri…; karanlığa çakılmış bir şimşek, sessizliğe yapılmış bir haykırış, statükoya yapılan bir başkaldırıdır. “Allahsızlığa” ve karşı yapılmış bir itiraz, bir gönül dili, tarihe yazılmış birer mesajdır.
Tabi’i ki herkes onun Mihriban’ını öne çıkarıyor ben de Mihriban’ı seviyorum ama bunun yanında bende yüzlerce şiirini gençliğimden buyana iğliyle okudum ve okumaya da devam edeceğim.
Sizleri Değerli ağabeyimiz Abdurahim Karakoç’un “sana geliyorum” şiiri ile baş başa bırakırken ,kendisinde mekanı cennet olsun..
SANA GELİYORUM SANA
Görmeden, doğduğum gecenin seherini
Ellerim değmeden anama,
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırılçıplak
Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Bir garip ağaç oldum aşk ükesinde,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak
SANA geliyorum SANA
Dal-budak
Ne bir dürüm ekmek var heybemde
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazan yürüyerek, bazan koşarak
SANA geliyorum SANA
Yalınayak
Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ipil ipil yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak
Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş manâ
Habib!in hakkına, ismin hakkına
Af dilemek icin ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Ya HAKK..