Prof. Dr. Ali Akpınar
Sanat ve estetik
Sanatkarlık, Yüce Allah’ın el-Cemîl, el-Musavvir, el-Bârî gibi isimleriyle ahlaklanmaktır. İnsandaki sanat ve estetik düşkünlüğü, bu isimlerin ondaki tecellisidir. Dolayıyla sanatkâr, Yüce Yaratıcının kendisine emanet ettiği bu yeteneklerini iyi yönetmeli ve doğru yerde kullanmalıdır.
el-Cemîl: En güzel olan, her şeyin en güzelini yapan ve emreden demektir. Kur’ân’da cemîl sıfatı Allah’ın sıfatı olarak geçmez, hadislerde geçer. “Allah güzeldir, güzeli sever.”
Kur’ân’da ise, O’nun her şeyin en güzelini yapmayı emrettiği yerlerde geçer: “En güzel bir şekilde sabret..” “Hoş gör ve onlara güzel davran.” “Onların söylediklerine sabret ve en güzel bir biçimde onlardan ayrıl.” “Eşlerinizi boşayacağınızda en güzel bir biçimde onlardan ayrılın.” Buna göre mümin, yaptığı her işin hakkını vermeli, onu en güzel şekilde yapmaya gayret etmelidir. İslam’ın, Allah’ın en sevmediği helal diye nitelediği boşamanın bile, tarafların mağdur edilmeyeceği şekilde en güzel şekilde yapılması emredildiğine göre, her söylem ve eylemdeki en güzel damgasının önemi kendiliğinden anlaşılır.
Buna göre iman adamı abdestini güzelce almalı, namazını güzelce kılmalıdır. Giyim kuşamına dikkat etmelidir. Sesini doğru bir şekilde ve yerli yerince kullanmalıdır. Gereksiz olarak bağırıp çağırmamalıdır. Sizlerine dikkat ederek söylem dünyasını en güzel şekilde inşa edip yönetmelidir. Diğer davranışlar için de durum benzerdir.
el-Musavvir: Yarattıklarına en güzel, en uygun, en üstün ve eşsiz bir biçim veren demektir. “O yaratan, yoktan ve eşsiz bir biçimde var eden, en güzel şekil verendir..” O’nun yarattığı ve şekil verdiği hiçbir şeyde bir uygunsuzluk, uyumsuzluk, eksiklik yahut fazlalık yoktur. O halde O’nun yaratıklarındaki eşsiz şekil ve biçimleri ibretle seyretmeye, O’nun yaratıklarını bozmamaya, O’nun uygun gördüğüne razı olup, yaratıklarındaki hikmetleri, güzellikleri kavramaya; bu güzellikleri hayatımıza yansıtmaya çalışmalıyız. Öte yandan O’nun kulları olarak bizler de üretirken en güzelini, en mükemmelini ortaya koymaya gayret etmeliyiz.
el-Bâri: O, ayıpsız, eksiksiz, en mükemmel bir biçimde yaratandır. O’nun yarattığı her şeyde sayısız hikmet, amaç, fayda ve güzellik vardır. O’nun yaptığı ve yarattığı hiçbir şey boş ve anlamsız değildir. O’nun bu isminden nasiplenebilmek için bizler de anlamsı boş işlerden uzak durmalı, kendimize, çevremize, dünyamıza ve ahretimize yararı olan işlerin adamı olmaya gayret etmeliyiz.
İslam’a göre, gaye adamı olan müslümanın eylem ve söylemlerinin bir gayesi vardır. Zira gerçek mümin, Kur’ân’ın lağv dediği boş-anlamsız her şeyden yüz çevirendir. O müminler, boş ve anlamsı işlerden uzak durur, onlardan yüz çevirirler.
Tüm bu söylenenlerden de anlaşılacağı üzere dinimize göre sanat ne sanat içindir, ne para kazanmak içindir; aksine her şey gibi sanat da Allah içindir. Bu anlayış, sanat icra ederken Yüce Yaratıcıyı hesaba katmayı gerektirir. Bu ise, helal haram ölçülerine uymayı gerektirir. Sanatı putlaştırmaktan insanı korur. Sanatı Yüce Allah’ın rızasını kazanma adına insanlığın hizmetine sunmayı gerektirir. Onu, yalnızca dünyalık, şan şöhret kazanmaktan kurtarır ve ibadete dönüştürür. Sonuçta tıpkı şairin dediği gibi şu gerçek sanata hâkim olur:
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış,
Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış!
Müslümanın her şeyi güzeldir, o güzelliklerin adamıdır. Ancak o, güzelliği madde-mana, dünya ahiret bütünlüğü içerisinde alır. Ne sadece şeklî güzelliktir asıl olan, ne yalnızca ruh güzelliği. Hedeflenen her iki güzelliktir. Zaten bunlar güzellik kavramını tamamlayan bütünün parçalarıdır. Bu yüzden inananlar, dillerinden düşürmedikleri bir Kur’ân cümlesinde şöyle dua ederler ki aslında bu dua, onların dünya ve ahiret hedeflerini de belirlemektedir:
Ey Rabbimiz! Bize dünyada güzellik(ler) ver, ahrette de güzellik(ler) lütfet. Ve bizleri cehennem azabından koru!