Mustafa Yiğit
Sarıkamış ve gerçekler…
Biz çoğu defa gerek formasyonumuz gerekse eğilimlerimizden dolayı; objektif bir tarih anlayışının dışına çıkamıyoruz. Değerlendirmelerimiz bulunduğumuz kampların görüşlerini yansıtmaktan öteye gidemiyor, hem olayları, hem tarihi kişilikleri kendi inandığımız şekilde yorumluyoruz. Ya “övüyor” ya da “sövüyoruz”. Oysa bize giydirilen ideolojik kimliklerin dışında; "övgü" ile "sövgü" boyutlarını aşamayan tarihçilik anlayışımızın dışında olayları hakkıyla değerlendirmeliyiz. I. Dünya Savaşı sırasında yaşanan Sarıkamış Harekâtı da bu yanlış reflekslerimizin yansıdığı tarihi olaylardan biridir diye düşünüyorum. Sarıkamış Harekatı içinde barındırdığı pek çok yanlış, pek çok hüzünle birlikte İttihatçılarla hesaplaşmak isteyenlerin, İttihatçı gelenek diye başlayıp bu tarihi kişiliklere saldırmak amacını taşıyanların “kötü hatıra” olarak kullandıkları bir argüman olarak varolagelmiştir. Sarıkamış denilince 90 bin Mehmetçiği dondurucu soğukta kırdıran Enver imgesi de hep hafızalara kazınmak istenmiştir. Sarıkamış üzerinden Enver Paşa ve bazı tarihi kişiliklere düşmanlık yapılmıştır. O günün şartları, tarihi olayları hep arka planda kalmıştır.
I. Dünya Savaşı'nın hiç kuşkusuz en önemli muharebelerinden biri Cihad-ı Ekber'den yirmibeş gün sonra gerçekleşecek olan ve 90 yıllık Cumhuriyet hayatımızda adından en çok söz ettirecek Sarıkamış Harekatı’dır. Bundan tam 99 yıl önceydi…
Allen Muradof Sarıkamş için şöyle diyor…
"Bu savaş hiçbirşeyi ortaya çıkarmasa da insan azmini ortaya çıkarmıştır. Sarıkamış tarihin sonuna kadar anılarda yaşamalı, yaşatılmalıdır. Herhangi bir ordu bu savaşı iki gün bile devam ettiremez, isyan bayrağı kuvvetlerden biri tarafından açılırdı."
Aslında bu savaş bu harekatı yürüten Enver Paşa’nın siyasi tarihinin de bir özeti niteliğindedir…
Sarıkamış Harekâtı, Enver Paşa'nın uğruna daha sonra ölümü göze alacağı, Kafkasya ve Orta Asya Türklüğünün bağımsızlığı için girişeceği amansız hatta kimilerine göre çılgınca olan askeri hamlelerden biridir. O bu Harekatın Rus kuvvetlerini durdurmak için gerekli olduğuna inanmıştı. Buna öylesine inanmıştır ki, Sarıkamış'ta kendisi Harbiye Nâzın olmasına rağmen bizzat bu harekâtın komutanlığını üstlenmiştir. Enver Paşa’nın kafasındaki plan Rus kuvvetlerinin ancak bu şekilde imha edilebileceğini öngörüyordur. Planın amacı Ruslara süratle bir darbe indirerek bir Tanenberg yaratmaktır[i]. Enver Paşa, Rus Kafkas ordusunun zayıf ve özellikle çevirme manevralarına karşı çok hassas olduğunu düşünmektedir. Osmanlı birliklerinin bu zayıflığı kullanmasını amaçlamaktaydı. Tamamen karlarla kaplı, çok yüksek dağlık ve yolsuz bir arazide o günün koşulları altında kış donatımından yoksun yaya ve atlı birliklerle yapılan bu harekât çok riskli idi ama Enver Paşa, başarıldığında Rusların bu cephede varlıklarının yok olmasının bu riske değeceğini hesaplamıştı. Enver Paşa bu büyük başarı için Sarıkamış’ta bu büyük risk almaya karar vermişti.
Öyle ki, iki gün düşünülmesi bile mucize gibi görülen muharebe; karın, soğuğun, açlığın ve Allahu Ekber dağlarının aşılmazlığına rağmen, iki ordu da sanki yüzyıllar süren bir hıncı kesin ve net olarak bitirmeye niyetlenmişcesine günlerce sürmüştür.
Bu savaş belki daha da uzun sürebilirdi, Rusların İngilizlere "Osmanlı'yı başka cephelerden sıkıştırın" isteği vuku bulmasıydı.
Osmanlı ordusu bilhassa da Enver Paşa günümüze kadar çok büyük suçlamalarla karşılaştı. Ancak yukarıda da belirttiğimiz üzere her şart kendi içinde değerlendirilmelidir.
Gözden kaçan şey bu olayın bir dünya savaşı sırasında yaşandığı ve bu savaşın tam 4 yıl sürdüğü, savaş sırasında pek çok acı olayın, pek çok talihsizliğin mevcudiyetidir.
Bu uzun savaş boyunca Sibirya’da, Orta Avrupa’da muharebeleri savaşan tarafların gücünün yanı sıra doğa şartları etkilemiş, savaşın seyri değişmiştir. Sarıkamış’ta bunlardan biridir.
Aslında Osmanlı İmparatorluğu bu savaş boyunca Ruslardan pek çok yer aldılar; savaş tarihi arşivine baktığımızda Sarıkamış Muharebesi’nde ordumuz 23 bin şehit vermiş, Rusların ise verdikleri zayiat sayısı yine onların rakamlarına göre 28 binden fazla olmuş. Muharebe açısından karşı tarafın kayıplarının daha fazla olduğu açıkça görülmektedir. O muharebede nelerin yaşandığı Enver Paşa’nın haleti ruhiyesi Enver Bey’in dilinden şöyle aktarılmaktadır:
“Şimdi, XI. Kolordu ve Süvari Fırkası’nı bekliyorum. Gelir ve yetişirse, düşmanı bozacağız. Fakat gelmeden düşman, zayıflamış kıtalarımıza taarruz eder ve muvaffak olursa, o vakit ordu mahvolmuş demektir. Şimdiye kadar asker ve zabitler hiç kusursuz harp ettiler. Her manevrayı yaptılar. Eğer Allah yardım ederse, muvaffakiyet katidir. Eğer muvaffak olamazsam, son neferimle beraber öleceğiz. Bu halde vasiyetimdir; ben vazifemi yaptığımı sanıyor ve öyle ölüyorum. Düşmana sonuna kadar karşı koyunuz. Herhalde sonunda muvaffak olacağız. Ben hareketimden nedamet etmeden, kalben müsterih olarak ölüyorum. Yaşasın dinim, vatanım, padişahım.” [1]
Bu sözler vatanı için şehadet şerbeti içmeye hazır bir Genel Kurmay Başkanının sözleridir. O Sarıkamış Harekatı’nın başarıya ulaşırsa savaşın seyrinin değişeceğine inanmıştır. Pek çok tarihi belgelerden anlaşılacağı üzere kendini böyle bir askeri karar almak zorunda hissetmiştir. Dondurucu hava şartları nedeniyle belki bu muharebeye karar vermeyebilirdi diyebiliriz. Ancak tarih “belki” ve “keşke”lerle yaşanmıyor, ya da film gibi tarihte yaşananlar geriye sarılmıyor. Günümüzden geriye dönerek geçmişi yargılamak ne kadar kolay olursa olsun, dönemin şartlarını göz önüne almadan bunu yapmamamız gerektiği Sarıkamış Harekatı için de geçerli bir yöntem olmalıdır.
Sarıkamış’ta dondurucu soğuğun ortasında yukarıdaki sözleri sarf eden Enver Bey çoğumuzun düştüğü bu anakronizm yüzünden maalesef bugüne kadar hep suçlanan kişi olmuştur. Bu yüzden Sarıkamış Harekatı pek çok tarihi olayda olduğu gibi tarihi şartları göz önüne bulundurulmadan, çoğu vatansever, yaşamını vatanı için seve seve feda eden çoğu İttihatçı olan dönemin devlet adamlarına dönük saldırıların dayanak noktası yapılmaktadır. Maalesef birileri kimi tarihi kişiliklerle hesaplaşma adına Allahuekber dağlarında şehadet şerbeti içen Mehmetçiğin kemiklerini de sızlatmaktadır. İnsanlar Enver Bey’in evlatları olan Mehmetçiğinin öyle donarak ölmesini isteyeceğini nasıl düşünebiliyor benim havsalam bunu almıyor. O her şeyden önce Osmanlı Genel Kurmay Başkanıydı…Kendi ordusunun böylesine bir sonla karşılaşmasını sizce ister miydi?
Kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın, bizler onların bir hiç uğruna şehit olmadıklarını düşünüyoruz. Onlar kendilerinden öncekiler gibi ve kendilerinden sonra gelecekler gibi, Enver Bey gibi şehadet şerbetini içen Muhammed soylulardır…Ruhları şad olsun… Bu vesileyle Mehmetçiğe adını veren Nebiler nebisi Muhammet Mustafa’nın (SAV) doğumu kutlu olsun.
[1] Tannenberg Muharebesi, Almanya'nın Birinci Dünya Savaşı'ndaki en kesin zaferidir. 23–30 Ağustos 1914 tarihindeki muharebe Rus istilasını daha başında durdurmuştur ve Alman Doğu Cephesi'ndeki askerlerin muzaffer bir şekilde Batı Cephesi'ne kaymasını sağlamıştır.
2 http://www.zaman.com.tr/mehmet-niyazi/sarikamis-harekati-ii_2191629.html