Mustafa Yiğit
Seçimler
Seçimler “yöneten” ve “yönetilen” gerçeğini değiştirir mi?
Demokrasi için “halkın kendi kendini yönetmesi” tanımı sık sık kullanılır.
Halkın kendi kendini yönetmesi bir gerçeklik midir, yoksa yönetenleri meşrulaştırmaya dönük bir küçük yalan mıdır?
Bu soruya cevabı seçim kanunu ve partiler yasasına bakarak aslında kolayca verebiliriz.
Parti liderliğini elinde bulunduranlar aynı zamanda kimin halkı temsil edeceğine de karar verenler olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında milletin temsilcileri değil, kendilerinin temsilcilerini meclise gönderiyorlar.
Yani aslında bizler parlamentoya 550 kişi gönderirken bir anlamda bir şeyi seçmiyor sadece onaylıyoruz.
İktidarı tanımlarken Etyen Laboise iki aşamadan bahseder.
Hükmetme boyun eğme, buyurma onama.
İktidarın ilk kurulduğu dönemlerde bir hükmetme ve boyun eğme safhası vardır.
İktidarı eline geçirenler ilk önce bu aşamayı uygulamaya koyarlar.
Daha sonra artık halk buyrulan her şeyi onama yoluna gider.
Kendi iradesi sandığı şey aslında iktidar sahiplerinin iradesidir.
Onların neyi istediğine nasıl yapması gerektiğine karar veren iktidarı elinde bulunduran güçtür.
İktidarın ideolojik aygıtları da bunun yolunu açar…
Medya, hukuk, sivil toplum örgütleri oluşturulan “iktidar”ın daha sağlam bir şekilde tutunmasını sağlamak için varlardır.
Bu aygıtlar bize “özgürmüşüz, eşitmişiz, bağımsız hareket ediyormuşuz, kendi inancımızı yaşıyormuşuz, kendi dünyamızı kuruyormuşuz” hissi verme görevini üstlenirler.
Bunu yaparken de çeşitli kadim ve genel kabul gören kaynakları da kullanırlar.
Mesela “demokrasi” söylemi bunun için önemli bir araçtır.
Mesela “din” söylemi bunun için önemli bir maniveladır.
Mesela “sosyal adalet” söylemi bunun için önemli bir işlev görür.
İnsanların geneli bu kavramlarla kendine yaklaşan iktidarları benimserler.
Bu kavramlar onlara “kendi haklarını” iktidarın eline bıraktıklarında bu haklara halel gelmeyeceğini söylemek için “tavşan havuç” şeklinde kullanılan büyülü kelimelerdir.
Yönetilenlerle yönetenler var olduğu müddetçe hangi ideoloji hangi düşünce olursa olsun her zaman örtülü bir “vesayet” söz konusu olacaktır.
İnsanlar kendi özgür iradelerini sandığa yansıttıktan sonra geriye evlerine gidip çekirdek eşliğinde seçim sonuçlarını seyretmek kalıyor.
Değişen ne oluyor peki seni kimin yöneteceği!
Yönetilenler mi, tarih boyunca hep aynı…
Koskocaman kitlelerin acıları, beklentileri, umutları ister monarşiyle, isterse demokrasiyle yönetilsin hiç değişmiyor üç aşağı beş yukarı her yüzyılda aynı…