Şeker mi Ramazan mı?

Sevgili okurlarım, yarın bayram, cümlenizin bayramı kutlu olsun.

Biliyorum bazı takıntılı okuyucularım, mübarek olsun yerine kutlu olsun dememi de eleştiri nedeni yapacaklardır. Her cümlenin ardında bir şeyler arama huyu nasıl bir huydur bilmiyorum. Aynı dileği farklı kelimelerle ifade etmenin neresi yadırganır bilmiyorum. Geçen Perşembe günü yayınlanan Kirli Siyaset başlıklı yazımda, kimi dağ köylerinde ramazan bayramına şeker bayramı da denildiğini yazmıştım. Benim bir tespitim bu değilse bayramın adını tartışmıyorum ki.

 

Adını ne koyarsanız koyun aynı anlama varıyor sonuç. Mehmet Kara adlı bir okurum hiç alakasız bir eleştiri yazmış, şeker bayramı dendiğini hiç duymadığını, kurban bayramına da et bayramı diyelim bari, diyor.

İyi niyet olmayınca eleştiri de böyle oluyor herhalde.

 

Söz bayramdan açılmışken, eski bayram geleneklerinden söz edelim en iyisi.

Köylerde çocuklara elbise, ayakkabı ve buna benzer şeyler alınacağında genellikle bayram öncesine denk getirilirdi ki çocukların sevinci bir kat daha artsın. Bir de güz aylarında harman kalktıktan sonra bütün hane halkına buna benzer ihtiyaçlar görülürdü.

Çok önemli işleri olmayanlar dışında genellikle bütün köy halkı bayramda köyde olmayı seçerdi. İşleri nedeniyle bayramın ilk günü köyde olmayanların yerine ertesi gün yakınlarından biri gider onu köye gönderirdi. Bunun bir adı da esvap değiştirmeye gitmekti.

 

Bayram sabahı ilk bayramlaşma camide ya da caminin önünde yapılır, sonra mezara gidilirdi. Mezar dönüşü yeniden bayramlaşılır ve büyükler köy odalarına dağılırdı. Her mahallede bir köy odası olurdu ve bayram yemeği burada yenirdi. Bütün mahalleli birer ikişer kap yemek getirirdi.  Odalarda kişilerin zenginliğine, forsuna göre değil yaşlılık ve bilgeliğine göre oturulurdu. Mahallenin gençleri yemek sırasında büyüklerine yardım ederler, sofra kurar, kaldırırlardı. Sonra bu gençler yakın arkadaşları ile kümeler halinde odaları dolaşarak bütün köy halkıyla bayramlaşırlardı. Şeker tası odanın penceresinde durur, gençler yaşlıların ellerini öptükten sonra şeker haklarını da alarak dağılırlardı. Belki yılda ancak iki sefer şeker tadabildikleri için şeker bayramı lafı çocukların bir icadıydı.  Bütün köy halkı bayram günleri yeni ve temiz elbiseler giymeye özen gösterirlerdi. ( Ramazan bayramı mı şeker bayramımı tartışması yapıp duranlara bir kitap önereceğim. Yazarı Seyit Küçükbezirci. TC.Konya Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü 2006 yılında yayınladı. Kitabın 216 ve 217. sayfalarından üç başlık size. “Ramazan ve Şeker Bayramı”, “Konya’da Ramazan Hayatı”, “Şeker Bayramı” Konuların derleme tarihi 1958. )

 

Çok yoksul bazı aile reisleri odaya gitmek istemez, evinde kıt kanaat ne bulursa çoluk çocuğu ile yemek isterdi ama oda sahibi gençlerden birini onu çağırmaya gönderir, o gelmedikçe kimse sofraya yanaşmazdı.

Şimdi değil yanaşmamak milyon dolarları götürüyorlar da hiç yüzleri kızarmıyor.

 

Bunları yazarken köylerdeki cadılarım, küçük yarenlerim geliyor aklıma. Kimileri ramazan bayramı, şeker bayramı tartışması yaparken onların bayramdan bile haberleri yok. Birileri fersiz avuçlarının içine birkaç şeker bırakıverirse mutluluktan uçacaklar.

 

Avuçlarına bırakılan bir tane çikletin, birkaç şekerin, küçük bir çikolata parçasının onları nasıl mutlu ettiğini, gözlerinin nasıl parladığını çok gördüm.

Eski filmlerimi tarıyorum bilgisayarımda. Ekranda yüzlerce çocuk görüntüsü. Biri çıkıveriyor karşıma. Çumra Lille şenliklerinde çekmiştim. Gelinen onlarca kilometre yolun yorgunluğu vardı yüzünde, gözlerinde. Annesi babası çadır kurmaya çalışırken oda bizi izliyordu. Annesi bir dizi gök boncuk takmıştı boynuna. Bir dizi de taze iğde sürgününden yapılan nazarlık. O bakışlar hala gözümün önünde. Adını bile bilmediğim o çocukla ilgili bildiğim tek şey o yoksulluğun, perişanlığın içinde sürüklenip gideceği.

 

Yeşilyurtlu Sıdıka. Ona bir şeyler yapamamanın, yardımcı olamamanın sıkıntısını yaşarım hep. İki ablası var, abisi yaz aylarında sahil bölgelerinde çalışarak çekip çevirmeye çalışıyor evi. Sıdıka yaşadığı yoksulluğun farkında, belki bundan hep sınıf birincisi. Kitap dergi ne bulursa okuyor. Sıdıka bayramın anlamını bilecek yaşta ama yarın bayramı nasıl bir iç burukluğuyla yaşayacak onu bilemem işte. Belki ölen babasını  hatırlayacak, iki damla yaş düşecek solgun yanaklarına.

Yarın bayram, cümlenizin bayramı kutlu olsun. Her şey gönlünüzce olsun. Kimsenin bayramı kara gelmesin.

 

NOT: Bayramın kara gelsin, bir deyim. İnsanlar çok kızdıkları, kin duydukları kişilere bunu söylerler. Günümüzde kimileri için bayram bayram olmaktan çıktı, bir tatil fırsatına dönüştü. Bu bayramda bakanlar kurulu kararı ile dokuz güne çıkarıldı ki tam bir tatil fırsatı. Ümidim o ki bu fırsat yollarımızı kan gölüne çevirmesin. Bu yüzden diyorum  kimsenin bayramı kara gelmesin diye.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum