Zeki Oğuz
Selçuklu'nun mirası
Ne o eski havalar kaldı, ne o eski insanlar.
Kış deyince çocukluğumun kışları gelir aklıma. Saatlerce dam kürüdüğümüz, yol iz kalmayıp karın üzerinden damdan dama yürüdüğümüz günler. Ödülleri de güzel olurdu yorgunluklarımızın. Kavurganın mis gibi kokusu sarardı odaları. Analarımız ya mısır patlatır ya gölfe pişirirlerdi. Sonra harman yerine kartopu oynamaya giderdik. En şenlikli zamanlarımız Hevistepeye kaymak için çıktığımız anlar olurdu.
Hiç üşümez miydik ne, Salda dibek taşının başına toplaşır, yaşlıların camiden çıkmalarını beklerdik. Ulan Dede yanımıza yaklaşınca çevresini sarar bize harp hikayelerini anlatmasını isterdik. Ne güzel insandı o, hiç üşenmez saatlerce anlatırdı. Borazan eriymiş harpte, Gazi Kemal onun Sarı Paşasıydı. Savaş kahramanlarına kimsenin dil uzatmasına izin vermezdi. Uzun yıllar Erzurum’da kalmış, tehcir olayını yaşamış. Sevgiyle anardı Karabekir Paşayı.
Uzun kış gecelerinde başka şenliklerimiz de vardı. Yaşlı ninelerimiz bize apayrı dünyaların kapılarını açan meteller satarlardı. Şimdi kibarlaştırıp masal anlatmak, diyoruz buna.
Tatköy şehrin 16 km. kuzey batısında. Dağlarından, yaylalarından şehir ışıl ışıl gözükür. Dede Bahçesinin ışıkları rengarenktir. Lakin bir o kadar uzaktır şehir. O yıllar yol yok, elektrik yok, su hiç yoktu. Tatargilin evinin önündeki çeşmenin suyu serçe parmağı kalınlıkta akar, köyün kadınları sırtlarına testilerini alıp gece yarıları su sırasına girerlerdi. Çoğu zaman ayakları kayar, sırt üstü düşünce testi kırılır, o ayazda her tarafları sırılsıklam olurdu.
Adının anlamı, ne zaman kurulduğu tam belli değil. Türkmenlerin yerleşmelerinin öncesi de var. Bazı yer adları bunun ispatı gibidir. Medrese, Yassıören, Saray Ardı,Talas gibi. Aslında çokta önemli değil. Türkmen kültür ve geleneğini yakın zamana kadar sürdüren bir köy, Tatköy. İki önemli geçim kaynağı var. Tarım ve küçükbaş hayvancılık. Her iki ekonomik yaşam kendi kültürünü, geleneğini de yaratmış. Tarımda yerleşik düzenin bütün gerekleri yapılırken, hayvancılıkta göçerlik geleneği hala sürdürülüyor. Kış çok sert geçmediği sürece mala ağılda bakmayı yeğliyorlar. Çünkü ağılda hayvanın bakımı hem kolay hem daha sağlıklı oluyor. Hıdırelleze kadar ağılda kalınıyor, kuzular büyüyor, Hıdırellez sonrası daha yükseklere yaylaya çıkılıyor. Sağım da ancak bu tarihten sonra başlıyor. Ağıllar Ağlayan Çal, Kayağıl ve Gevenli Dağlarının kuytu koyaklarında. Sille’nin suyu Ağlayan Çaldan gider. Bu çal adı gibi ağlar sanki. Her tarafından pınarlar fışkırır. Yeterli tarım arazisi ve davarı olmayanlar bahar aylarında Konya’ya, başka uzak illere testi tuğla ocaklarına yabana giderlerdi.
Mevlana Dergahının vakfiyelerinden biri Tat Karyesi. Yılda 50 yük odun götürmekle mükellef. Lala Mustafa Paşanın Tatköylü olduğuna dair rivayetler var ama bu doğru değil. Paşa Bosna’da doğmuş bir Boşnak. Ilgın ilçesinde külliyesi var ve Tatköy arazisi bu külliyenin vakfiyesi. Uzman Mevlüt Çam 1. Ilgın Sempozyumunda sunduğu bildiride şöyle belirtiyor durumu.
“Vakfettiği yerlerden biri de, Kıble tarafında Sulutaş Köyü arazileri, Doğudan Konya’nın içinde bina edilmiş Sultan Camii, Kuzeyden Yassıviran mezrası arazileri, batıdan Kenki Musa Köyü arazileriyle sınırlı Tatköy köyüdür.”
Çanakkale Savaşlarında, Kurtuluş Savaşında savaşmış, kimi şehit kimi gazi olmuş köylülerimiz var. Gazileri sağlıklı günlerinde dinleme şansım oldu. Fahrettn Alişar “Çanakkale’de Şehit Olan Konyalılar” adlı güzel kitabında şehit olan Tat köylüleri de sayar.
“Hacı Hasan oğlu Mehmet, Ahmet Hulusi oğlu Mehmet Behçet, Kör Mehmet oğlu Mustafa, Mehmet Emin oğlu Şükrü.”
Köyün batısından ve doğusundan Sille’ye doğru inen iki önemli vadide genellikle yaz ayları su akmaz. Yoğun yağışlarda ise dağlardan inip gelen sel büyük felaketlere neden olur. Bu felaketlerden biri 1686 yılı şeriye sicillerinde geçer. Olayı Barış Sarıköse’nin başucu kitabı “Sille Bin Yıllık Birliktelik” adlı kitabından nakledelim.
“Sille’den Gurre-i Şaban 1097/23 Haziran 1686 da, Mehmet Halife, Bostan b.Himmet, El-Hac Mehmet b. Mustafa, Yusuf b. Hüseyin zimmilerden Murat b. Harsef, Kaharos v. Mavri mahkemeye gelip Sille’de selin meydana geldiğini, ayrıca Tatköy’den bazılarının sele kapıldıklarını, selde ölenlerin keşfedilmesini talep etmişlerdir. 08 Şaban1097/01 Temmuz 1686 da Tatköy’den Hasan b. Süphanverdi, Mehmet ibn el-Hac Sefer, Yakup b. İsmail Hoca, Mustafa b. Bayram, Yahya b. Kara Ali mahkemede bir gün önce birkaç kişi dere içinde yün yıkarken aniden bastıran yağmur sonucunda sel meydana geldiğini, selin dere içindeki insanları alıp götürdüğünü, Sille yakınlarında insanların bulunduğu, mahkemeden keşfini talep etmişlerdir. Mahkemeden Mevlana Mustafa İbn.isa ile Mirmiran-ı Karaman Ali Paşanın mütesellimi Yusuf tarafından tayin olunan mübaşir, Sille dere içine vardıklarında el-Hac Ali ibn el-Hac İbrahim, Mahmut b. Abid, Ayşe binti Ahmet, Cennet bint. Veli, Selime binti Halil, Hüseyin b. Ali, Mihri binti el-Hac Mehmet, Fatma binti Veli, Alime, Döndü ve Mehmet’in sel anında başlarını taşlara çarpmak sureti ile öldüklerini tesbit etmişlerdir.”
Sille Barajı da Sille’ye büyük tahribat yapan sel ve taşkınlara karşı koruma amacıyla yapılmıştır.