Türkiye Gazeteciler Federasyonu Başkanı Atilla Sertel, 40. Başkanlar Konseyi Toplantısı’nda konuşuyor…
Diyor ki: Hangi dünya görüşü olursa olsun, hangi inanç olursa olsun, hangi kültür olursa olsun, teröre bulaşmadığı sürece, eline silah almadığı sürece -gazeteci- görüşlerini özgürce ifade edebilir, yazabilir. Bunu her yerde talep ediyoruz, her yerde söylüyoruz.
***
Aynı Sertel, Konya Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Adem Alemdar’ı “twitter”ından attığı bir mesaj dolayısıyla cemiyet başkanlığından istifaya çağıyor…
Koskoca ülkeden, ülkenin yasalarından “KCK'nın ‘basın konseyini’ oluşturdukları iddiasıyla yargılanan gazeteciler için” ‘hoşgörü’ bekliyor da, işin ucu kendine isabet edince -ki öyle bir isabet de yok- yine gazeteci olan bir başka meslektaşına bas bas bağırıyor.
Bundan sonra Atilla Sertel’in ağzından “düşünceye özgürlük” gibi bir cümle duysanız da inanmayın.
Çünkü her şeyden önce Sertel, buna kendisi inanmıyor.
Çünkü her şeyden önce Sertel’in ‘düşünceye özgürlük’ anlayışı yaralı!
***
“Ögürlük” tek yönlü istenebilecek bir şey değildir arkadaşlar…
“Hangi dünya görüşü olursa olsun” gazetecinin özgürce yazıp çizebileceğini deklare eden biri, ertesi gün kalkıp da beğenmediği bir diğer düşünceyi aforoz etmez.
Bu nasıl demokrasi anlayışı?
Bu nasıl bir aymazlık, anlayabilmiş değilim.
***
Son çabalar göstermiştir ki Sertel’in istediği özgürlük falan değildir.
Kendisine ve kendisi gibilere özgürlüktür.
Esas, ‘özgürlük derdi’ bizlerin derdi olmalıdır.
Nitekim mahkemelerde uzun süren tutukluluk süreleri, bizim derdimizdir.
Bu dert, Sertel ve onun gibilerin elinde yumuşatılmamalıdır.
***
Ey Sertel buyur cevap ver:
-İstifaya çağırdığın cemiyet başkanının elinde silah var mıdır?
-Teröre bulaştığını iddia edebiliyor musun?
-Öyleyse kendi kurduğun mahkemede yargılayıp da nasıl böyle bir sonuca ulaştın?
El insaf.
Tabi varsa!