Doç. Dr. Murat Kayacan
Şeyh Said
Tatvan Özgür-Der’in organize ettiği “Şeyh Said Kıyamını Doğru Anlamak” başlıklı programın (17 Şubat 2013) konuğu Haksöz Dergisi yazarlarından Bahadır Kurbanoğlu idi. Program, Kur'an okunup mealinin dinletilmesinin ve Özgür-Der’in hazırladığı “şehitlerimiz” konulu sununun takdimiyle başladı. Programa katılım gayet yoğun idi.
Ekin Yayınları’ın okuyucunun ilgisine sunduğu Şeyh Said -Bir Dönemin Siyasi Anatomisi adlı eserin (2012) yazarı Kurbanoğlu, niçin bu eseri kaleme aldığı sorulduğunda, “itikaden Şeyh Said’in torunu” olduğunu söyleyerek cevap verdiğini ifade etti. Bu bakış açısı şu açıdan önemli: Her birey/kesim –Müslüman olsun ya da olmasın- bazı yönleriyle kendi dışında olan/gördüğü kişilerin/kesimlerin haklarına sahip çıktığı, onlar hakkındaki yanlış algıları düzeltmeye katkı sunduğu ve onlar için de adalet talep ettiği zaman sorunlar en aza indirilebilecektir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında İstiklal Mahkemelerinin kurulmasına, Takrir-i Sükun Kanununun çıkarılmasına ve Hiyanet-i Vataniye Kanununun 1. Maddesinde değişiklik yapılarak “dinin siyasete alet edenlerin hain kabul edilmesine” dikkat çeken Kurbanoğlu, bu üçünün Anadolu topraklarında ne kadar muhalif varsa onların tasfiyesi için kullanıldığına vurgu yaptı. Yakın zamana kadar duymakta olduğumuz “Cumhuriyet kazanımları” herhalde bunlar olmalı. Demek ki, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması, adı Cumhuriyet olan ama Osmanlı Devleti’nden belki de daha katı kabul edilebilecek bir otoritenin tesisine hizmet etmiş.
Kurbanoğlu, Said-i Kürdî’nin (ö. 1960) “Türklere kılıç çekilmez.” sözünün Şeyh Said kıyamına değil, 23 Şubat 1914’te başlayan Bitlis olaylarına dair bir eleştiri olduğunu ifade etti. Bildiğim kadarıyla Bitlis olayları olay şöyle gerçekleşmişti: Said-i Kürdî Van'da iken, Birinci Dünya Savaşı'nın hemen arefesinde Şeyh Selim, Jön Türklerin seküler ve din dışı sayılabilecek bazı uygulamalarından dolayı 1914 yılının ilk baharında Bitlis’in kontrolünü ele geçirmeye başlamıştı. O, bu hareketten önce, Said-i Kürdî’yi de yanına çekmek istese de başarılı olamamış aksine ondan, "O fenalıklar ve o dinsizlikler, o gibi kumandanlara mahsustur. Ordu onunla mesul olamaz. Bu Osmanlı ordusunda (Türk ordusu değil.) belki yüz bin evliya var. Ben bu orduya kılıç çekemem ve size iştirak edemem." şeklinde bir yanıt almış ve destek bulamamıştı.
Kurbanoğlu’na göre; Şeyh Said 3 Mart 1924’te kaldırılan hilafetin geri getirilmesinden ziyade, insanların canını yakan konular nedeniyle ayaklandı. Ayrıca, onun hilafete vurgu yapan çak az konuşması bile, ona atfedilen sözlerden ibaret. Hilafet 1924’te kaldırıldı ama Şeyh Said ayaklanması bir yıl sonra (Şubat-Nisan 1925) gerçekleşti. Kurbanoğlu’nun bu yaklaşımları hakkında şunları söyleyebiliriz: Hilafet Müslümanların aralarındaki işleri adil bir şekilde çözme gayreti olarak düşünüldüğünde, gerek hilafet, gerekse “pratik bir sorunun çözümü” için çaba içine girmenin her ikisi de İslami bir eylemliliktir. Dolayısıyla sevap alma açısından ikisi arasında bir zıtlık ya da amaç farklılığı söz konusu değildir. Şeyh Said’in hemen ayaklanmaması, (Necmettin Erbakan’ın -Allah rahmet eylesin- ifadesiyle) “kadayıfın altının kızarmasını” beklemesi şeklinde yorumlanabilir.
Şeyh Said olayıyla ilgili olarak sıkça gündeme gelen ayaklanmada kullanılan “silahların İngilizlerden alındığı” iddiasıyla ilgili olarak da Kurbanoğlu, bu iddianın sahibinin sadece Uğur Mumcu (ö. 1993) olduğunu ve ayrıca o dönemde zaten silah temin etmek isteyen devletlerin ya da silahlı mücadele veren grupların, bu konuda birkaç ülkeye muhtaç olduğunu ifade etti. İngilizlerin bu ayaklanmayı desteklediği iddiasına gelince, Kurbanoğlu bu tezi doğru bulmadığını söyledi. Öyle olsaydı, ayaklanma, İngilizlerin hakim olduğu bölgelere yakın yerlerde başlardı.
Şeyh Said olayı hakkında daha geniş bilgi Bahadır Kurbanoğlu’nun kitabında. Tavsiye ederim.