Haşim Akın
Siz hiç put görmediniz mi?
Mekke'nin fethi ile beraber putçuluğun son bulduğuna inanır, dünyada put yapıp ona tapınmak gibi ilkel yöntemlerin kalmadığını düşünürdük. İçimizdeki tevhit inancı sebebiyle de böyle kabul ederiz. Ancak zaman içinde baktığımızda, aslında bu saçmalığın çok da ortadan kalkmadığını fark ettik. Meğer onun yerine insanlar sanal ve çağdaş putları icat etmişler. İnanmazsanız, kafanızı kaldırın ve bakın… Tabii ki siz ölümüne taraftar olduğunuz futbol takımını, uğruna can vermeye her zaman hazır olduğunuz siyasal bağlantılarınızı, gece rüyalarınıza giren evinizi – arabanızı, bir türlü yokluğuna alışamadığınız makamınızı ve saygınlığınızı saymazsanız… Sizin memlekette put yoktur. Benim bu yazıdaki asıl amacım, sizin çevrenizde var olan putları irdelemek değil, onu bir başkası yapacaktır.
Ama bilirim ki ne putlar tamamen kırılıp yok olmuştur, ne de putçuluk son bulmuştur. Arzu edenler kendi gönlüne uygun bir put üreterek yoluna devam etmiştir. Afrika'da başka putlarla karşılaştım. Bulunduğum Burkina Faso ülkesinin % 60 kadarı Müslüman, % 15 kadarı da putperest. İslam tarihinde var olduğunu bildiğimiz ve Mekke'nin fethi ile tamamen yok olduğuna inandığımız putlar, burada yaşıyormuş.
Geçen günlerde Yolumuz bir köye düştü. Köyün kralı, yıllardır taptıkları putlarını kapının önüne çıkardı. Köyün iki tane küçük putu varmış. Put dediysem aklınıza mücessem bir heykel gelmesin. İki tane topraktan yapma güveç tencere. Üzerinde yılların tozu ve küfrün karası var. İçinde muhtemelen sihir ve büyü işlerinde kullandıkları kıllar… Yıllarca ona kullukta bulunmuşlar. Bir şehre gitmek isterlerse gelip tanrılarıyla konuşmuşlar(!) “Ben falan yere gideceğim. Şayet sağ salim gidip dönersem sana bir tavuk kurban edeceğim…” Döndüklerinde de tanrılarına tavuklarını kesmişler. Çocuğu olmayanlar, çocuk istemişler… Hasta olanlar, şifa dilenmiş…
Yakın bir köyde asıl büyük putları varmış. Ona inek hediye edilirmiş. Ancak en son altı yıl önce ona bir inek kurban etmişler. Büyük put, altı yıldır bunlardan bir hediye görmemiş. Merak edip sebebini sorduk: “Neden altı yıldır onlara vermediniz?” Yaşlı Kral; “Aslında ben de biliyordum bu putların bir işe yaramadığını… Gözümüzden düşmüştü… Gönlümüzden kaymıştı sevgisi… Ama ne yaparsınız ki alternatifsizlik… Bunları bırakıp yerine önünde secde edeceğimiz dua edeceğimiz başka bir tanrıyı veya yüce bir varlığı tanımadık. Bu nedenle de bunlara devam ettik.”
Benim aklıma üst perdeden İslami tartışmaları yapıp birbirine laf yetiştirme yarışına giren ulema (!) kesimi geldi. Bir yerlerde daha Allah ve kitap adına bir haberi duymamış insanlar… Diğer tarafta, elindeki nimetin keyfini tartışmalarla doldurmaya çalışan lafazan takım..
Sonra putlarına ne mi yaptılar? Kendisini nasıl koruyabileceğin denediler. Görebileceklerini de gördüler. Gönüllerinden silinişi gibi evlerinden de uçtu.
Aslında şunu anladım ki insanların bir şeyi putlaştırılması, önünde secdeye kapanması için mutlaka çok özel ve mücessem varlık olmasına gerek yokmuş. İnsanlar, akıllarında ona bir mana biçerler ve sonra da verdikleri mana ile peşine düşüp giderler. İnsanoğlu kendi eliyle yaptığı putu kendisi yer. Bu da putçuluğun bir diğer kuralıdır. Modern çağda “insan hakları, demokrasi” diye bir dizi çağdaş putu üretilir. Acıkınca da yer. Irak ve Suriye bunların nasıl da afiyetle yenilebildiğinin en güzel misalini oluşturur. Putların olmadığı, Allah'ın bir tanındığı bir dünya için…