Stratejik ortaklık mı kölelik mi?

Sratejik Ortaklık mı? Stratejik Kölelik mi?

 

Günümüzün afili kelimelerinden biridir, Stratejik ortaklık. Siyasetin bütün pisliklerini kapattığı gibi muhalefete karşı da size avantaj sağlar. Biz günlerce süren Bush aradıydı aramadıydı tartışmalarını seven toplumlardan olmadık mı? Giderek de daha silik, daha şahsiyetten uzak politikaların sahibi oluyoruz. Korkarım giderek bu bizim toplum yapımıza da sinecek.

Oysa Kur’an’da Cenab-ı Hak defalarca soruyor: “Hiç akletmez misiniz?” Yani “Hiç aklınızı kullanmaz mısınız?” diye. Akletmek size geçmiştekilerin yanlışlarından ders almayı öğretir de. Aynı hataları yapmamanız için sunulan tek seçenekli bir yol. Ya da ısrarla sizden öncekileri yok eden yanlışa devam edeceksiniz. Bakıyorum biz ısrarla stratejik ortak olmak ve kendi çukurumuza yuvarlanmak için ısrar ediyor, üstelik bununla da övünüyoruz.

Tarihe bir bakın. Öyle çok uzaklara gitmeniz de gerekmiyor. Kazılar yapıp buluntulardan, olmayan anlamları çıkarmaya gerek de yok. Hepimizin bu olayları yaşadığı yaşlarda olmamız, aslında daha tedbirli olmamamızı gerektiriyor ama öyle mi?

Ortadoğu’da ilk stratejik ortaklık muhatabı İran’dı. Şehinşah Rıza Pehlevi dostumuz ABD’nin bir dediğini iki etmez, gak deyince et, guk deyince de su verirdi. Kolay değildi. Türk hanedanını yıktırıp yerine Pehlevi’leri getirmek, Musaddık’ları devirmek. Bunun da bir bedeli olacaktı tabii. Babası ödemişti, oğlu da ödeyecekti. Dedeler ekşi yiyince torunların dişlerinin kamaşacağı hayatta tabii ki Rıza’nın oğlu da bu kamaşmanın acısını ülkesinin dışında çekecekti.

Çoğumuz 1979’da İran’da devrimi, Amerikalıların elçilikte rehin alınmalarını ve başarısız helikopter operasyonlarını biliriz de, İran’ı o noktaya getiren stratejik ortaklığın ne olduğunu bilmeyiz. Humeyni’yi Paris’ten getiren uçağın CIA’e ait olduğunu, uçaktakilerin de CIA ajanları olduğunu bilmeyiz. Önceleri İngilizler’le stratejik ortak olan İran zamanla ABD’nin kontrolüne girdi ve burada vazgeçilmez ortak olarak yıllarca her türlü harekete karşı direndi. Amacım İran yakın tarihini anlatmak değil. Anlatmak istediğim bu kadar güvenilen stratejik ortak Pehlevi’nin sonu nasıl oldu?

ABD destekli Yeşil Kuşak mimarileri tarafından Paris’ten alınan Humeyni uçakta paketlenerek Tahran’a indirildi. Yıkılmaz sanılan Pehlevi hanedanı ve saltanatı 16 Ocak 1979 da yıkıldı. Şah kendini zor ülke dışına attı. Peki ne oldu dersiniz? Stratejik ortak ABD Rıza Pehlevi’ye Amerika’ya girmesi için vize bile vermedi. Hasta olan, ölmek üzere olan Rıza Pehlevi ölecek toprak bulamaz hale geldi. Sonra Hafız Esad devreye girdi ve Mısır’da 27 Temmuz 1980’de öldü. Körle yatanın şaşı olması kaçınılmaz. Amerika’nın nasıl bir stratejik ortak olduğunu da ikinci eşi Farah anılarında anlatır.

1979 yılı, Afganistan’da solcu liderler Hafizullah Amin ve Nur Muhammed Taraki arasındaki güç mücadelesini Amin kazandı. Ancak kırsal alanda Amin’e karşı silahlı direniş devam ediyor… Sonuç Afgan ordusunun ikiye bölünmesi ve iç savaş.  Ve Sovyetler’in Kızıl Ordusu, Amin’i iktidardan indirmek üzere halkın kendisini istediğini ve çağırdığını ilan ederek, yani stratejik ortaklık anlaşmalarına dayanarak Afganistan’ı işgal etmeye başladı. Amin yakalanır yakalanmaz öldürüldü. Sovyetler Birliği’nin Kızıl Ordusu’nun desteklediği Demokratik Halk Partisi’nin lideri Babrak Karmal iktidara geçti. Ama Afgan halkı öyle pek pabuç bırakacak cinsten değildi. Direniş şiddetlendi. İktidardakiler ve direnişçiler kendilerine stratejik ortaklar bulmuşlardı. Kızıl Ordu işgaline karşı da direnişte Afgan kabileleri mücahit adı altıda birleşerek Sovyet ordusuyla savaşa başladı. ABD, Pakistan, Çin, İran ve Suudi Arabistan mücahitlere, para ve silah yardımı yapmaya başladı. İktidarın stratejik ortağı, işgal gerekçesini hazırlayan daveti yapan Babrak Karmal’ı yetersiz bularak 1986 da görevden aldı. Mücahitler stratejik ortaklarıyla iyi geçinmenin ödülünü savaşı kazanarak aldılar. Tüm ülkenin kontrolü önce mücahitlerin, daha sonra da Taliban’ın eline geçti.

İran’da olan oyun aynen oynanmaya başladı. Taliban ve ABD arasındaki, stratejik ortaklık büyüdü ama sancıları vardı. ABD’nin isteği o coğrafyaya girmek ve Orta Asya’ya açılmaktı. Taliban’ın buna pek sıcak bakmadığı ortaya çıkınca El Kaide adında CİA kaynaklı bir örgüt oluşturuldu. Halen varlığı bile tartışmalı olan bu örgüt gerekçe gösterilerek Afganistan işgal edildi. Olay aynen bir Türk filmi gibi. Ormanda yalnız gezen genç kızı saldırganların elinden kurtaran kahraman gencin, sonra genç kıza yaptıkları…

Sırada 1980'de başlayıp 1988'de sona eren ve iki ülkenin Şatt-ul Arap su yolu üzerindeki hükümranlık kavgalarının neden olduğu savaş var. Savaşı kim başlatırsa başlatsın tarihi iki İslam ülkesinin kendi aralarında yaptığı savaş olarak geçti. Üstelik bizdeki ours boyların Eylül hareketini kotarıp ülkede anarşinin sonunu getirip sınırları emniyete almasını takiben başladı. Sekiz yıl sürdü. ABD’nin kimin stratejik ortağı olduğu anlaşılamayan bir savaş oldu. Hem İran’a hem de Irak’a silah sattığı sonradan anlaşıldı ama olan milyonlarca ölü ve kalkınma için harcanacak milyarlarca dolara oldu. Her iki tarafta savaşı kazandıklarını söylediler ama ortada iki tane kaybeden olan bir savaş nasıl kazanılırdı ki?

Sonra Irak’ın güçlü lideri Saddam Hüseyin ABD’nin telkinleriyle Kuveyt’e girdi. Çünkü o topraklar gerçekte de Osmanlı’nın, El Cezire eyaletinin parçasıydı ve aslında Irak’a ait olmalıydı. Sınırı çizen hain el bu günleri unutmamıştı. Dünya yerinden oynadı. Filmin senaristi ve başrol oyuncusu hemen ortaya çıktı ve malumunuz Körfez Savaşı ve Saddam’ın yenilgisi ile sonuçlanan oyun oynandı. Saddam Hüseyin o günlerde de yıkılabilirdi ama ABD meyvenin henüz olgunlaşmadığını biliyordu. Bağdat’a kırk kilometre kala döndü ve babadan oğla miras kalan İkinci Körfez Savaşı olan filme şimdilik son verildi.

Lenin’in heykellerinin yıkılmasına benzer tablolarla Saddam Hüseyin’in heykelleri oğul Bush zamanında yıkıldı. Halk yeni demokrasi havarilerini alkışlarla bağrına bastı. Ama halkın stratejik ortağı, amacının demokrasi olmadığını bir kez daha gösterdi. Ölümlerin ardı arkası kesilmeyen ve bu kandan en fazla ABD’nin faydalandığı bir iç savaş görünümü sahneye oturdu.

ABD’nin Irak’a saldırısından sonra Irak ordusu ne yaptı? Göreniniz var mı? Televizyonlarda yol kenarına terk edilen pabuçlardan başka direniş görüntüsü oldu mu? Olmadı. Olamazdı da. Çünkü bu tarz diktatörlükler Ortadoğu’da kitlelerin millet vasfı kazanmasını engellemek ve bu dönüşümün önüne geçmek içindir.

Benito, Mussolini anılarında Habeşistan’ı uçaklarla bombalarken insanların sığırlar gibi kaçtığını söylüyor. Bertrand Russel de buna “iktidarın doğal sonucudur” diyor.

Artık dünyada bir Amerika bir de Avrupa var. Kalanlar üçüncü dünya. Alay edilmeye, hor görülmeye, aşağılanmaya layık görülen üçüncü dünya. Yani bizler. Siz dünyada ciddiye alınan bir üçüncü dünya ülkesi lideri tanıdınız mı?. Uzun yaşayan, halkını refah içinde yaşatan bir üçüncü dünya ülkesi hatırlıyor musunuz? Stratejik ortak aslında stratejik kölelik olup ta sonuna kadar dayanan hatta direnen bir ülke gördünüz mü ? Onu da göremezsizin.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül: Stratejik ortağımız Amerika.

Hikâyenin kalanını anlatılanlar ışığında doldurmak sırası sizde.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.