Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Şükür Makamında Olmak!..
Şükür, nimetin bilinmesi, açığa vurulması, hatırlamak ve unutmamak anlamına gelir. Bu bağlamda şükür, nimeti düşünmek ve nimeti vereni takdir etmektir.(Bakara 2/152).Bundan dolayı şükrün zıddı nimeti unutmak ve gizlemek manasına küfür olarak nitelendirilmiştir. Bu bağlamda şükür nimet, küfür ise azaptır. Şu âyette şükür, iman anlamına gelir: “Muhakkak Biz ona (doğru) yolu gösterdik; ister şükredici (mü’min) olsun, ister nankör (kafir). (İnsan 76/3).
Şükür, ihsanda bulunanın nimetini O’na boyun eğerek itiraf etmektir. Bu anlamda İslam bilginleri şükrü üç kısma ayırmışlardır:
Bunlardan ilki, sahip olunan nimetlerin Allah’tan olduğunu kalb ile kabul etmektir. Nimet vereni tasdik etmek ve o nimeti O’ndan bilmektir. İşte bu, nimet vereni düşünmek ve unutmamak anlamında kalb ile şükürdür.
İkincisi, nimet vereni anmak, O’nu övmek ve açığa çıkarmaktır. İşte bunun adı, dille şükürdür. Burada konuşma organı olan dilimize büyük görevler düşmektedir. Dil yoluyla şükür, Allah’ın söze dayalı emir ve yasaklarını insanlara anlatmak şeklinde de cereyan eder. Meselâ, yalan söylememek, doğru konuşmak, yalan yere şahitlik etmemek, iyilikleri emredip kötülüklerden sakındırmak, haksıza karşı mağdurun hakkını savunmak, Kur’an okumak vb. gibi söze dayalı buyruklar dille şükür kapsamına girer.
Üçüncüsü ise, nimet verenin buyruklarını organlarla yerine getirmektir. Bir başka ifade ile İslam’ı bir bütün olarak yaşamaktır. Bu bağlamda namaz kılmak ve oruç tutmak bedenin, zekât vermek servetin, hacca gitmek hem bedenin ve hem de servetin bir şükrüdür.
O halde Allah’a şükretmek, O’nu takdir etmek demektir. İnsan hayatında bu takdir duygusu; gerek kalb, gerek söz ve gerekse davranış tarzı olarak değer üretme şeklinde kendisini göstermelidir. Kaldı ki hiçbir zaman servet sahibi bir mü’min Allah’a rağmenliği besleyecek bir tutum içerisine girerek “elde ettiğim her şey, tamamen benim gayretimin sonucudur” demez. Bu servete ulaşmada kendi çaba ve gayretlerini takdir etmekle birlikte asıl bu varlığın sahibi olan Allah’ı düşünür. O’na diliyle teşekkür eder. Bu servette hakkı olanların hakkını hak sahiplerine vermek suretiyle organların şükrünü yerine getirir. (Neml 27/40).
Gerçekten de şükür kolay bir iş değildir. Bunun için Yüce Allah Kur’an’da dostlarından Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. Nuh (a.s)’ın şükretmelerini övgüyle beyan etmiştir. (Nahl 16/120–121; İsrâ 17/3).
İşte bu iyi kulları örnek alan her insan, Rabbinin verdiği sayısız nimetler karşısında O’na şükürle karşılık vermelidir. Zira Allah insanların şükrüne muhtaç değildir. O, şekûrdur. Kullarına sayısız lütuf ve yaptıkları ibadetlere bol mükâfat verir. Bundan dolayı, şükreden ancak, kendi iyiliği için şükretmiş, nankörlük eden kimse de ancak kendi aleyhine nankörlük etmiş olur. (Neml 27/40). Eğer insan, sahip olduğu nimetler karşısında Allah’a şükrederse, Allah da ona olan nimetini artırır. (İbrahim 14/7). İşte bunun adı şükür makamıdır.