Ahmet Ünver
Suriyelilerin Vatandaşlık Meselesi…
Ramazan Bayramının ilk gününde, Kutsal Topraklarda meydana gelen patlamaları, ikinci günü ise Giresun’da askeri helikopterin düşmesi, Ordu ilimizde meydana gelen heyelan ve Bayram süresinde meydana gelen trafik kazaları ve daha başka hadiseler milletimizi derinden yaraladı. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Yüce Allah'tan rahmet, yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar dilerim. Öncelikle geçmiş Ramazan Bayramımızı Tebrik ederim. Allah daha nice Ramazanlara ve Ramazan Bayramlarına sağlık ve sıhhat içerisinde ulaşmayı bütün iman ehline nasip eylesin. Ramazan Bayramının anlam ve önemini ise sadece ‘Şeker’ Bayramı olarak daraltmanın veya adlandırmanın anlamı yok diye düşünüyorum. Kendi değerlerimizden bu kadar uzaklaşmanın ve kendi öz değerlerimizi bu kadar hafife almakla bir yerlere varılamayacağını da ifade etmek isterim. Milletlerin tarih sahnesinde ‘Var’ olabilme şartlarının ilk ve öncelikleri arasında ‘Milli’ değerlere sahip çıkmak ön plana gelmektedir. 100 yıllardır bu milleti kendi öz değerlerinden uzaklaştırmak için içeriden ve dışarıdan her türlü oyun ve planlar devreye konulmaktadır. Bu milleti ancak ve ancak kendi öz değerlerinden uzaklaştırmakla yıkılabileceğini bizlerden daha iyi analiz etmişlerdir.
Suriye’de 2011 yılından itibaren meydana gelen olayların akabinde ülkemize büyük bir göç hareketi başladı. Bu göç hareketini Suriyeli vatandaşların kendi isteği ile olanları olduğu gibi… Yukarıdan bombalama, aşağıdan korkutma ve yıldırma operasyonları ile olanları da görmek gerekir. Tabii ki görünene yönelik olarak fikir beyan eden veya kanaat oluşturan yığın kalabalıkların bunları ne görmesi ne de anlamasını beklemek hayal olur. Yani bu göç hareketinin Suriyelilerin kendi isteği ile olduğunu da düşünmüyorum. Suriyelilerin büyük bir kısmı iç bölgelerde ( Konya, Ankara, İstanbul vb.) bulunan illerimize daha çok yöneldiler. Sınır bölgelerinde oluşturulan kamplarda da kalanlar oldu. Suriyeli vatandaşları kullanarak ülkemizde kaos meydana getirmek isteyen iç ve dış güçlere de gün doğdu, yani… Avrupa Birliği göç akınlarının ülkelerine kadar ulaşmaması için de ülkemize yönelik olarak değişik türde teklif ve önerilerde bulunmaya başladılar. Çünkü bu göç olayının arkasındaki çok büyük bir plan ve oyun olduğunu Avrupalılar çözmüştü. Bu göç devam ederse Avrupa diye bir bölge, birlik ve ülkenin kalamayacağının farkına vardılar. Acaba neden, Ülkemize bu göç hareketini durdurun diye tavizlerde bulunmaya başladılar? Bizi çok sevdikleri için mi? 100 yıllardır bu bölgelerdeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını ülkelerindeki refahı sürekli kılmak adına götürenlere bakar mısınız? Vatandaş uyanmaya başlayınca paniklediler… Benden çaldıklarını, götürdüklerini birlikte paylaşalım diye kapına gelmiş… Ne var bunda panikleyecek…
Büyük ve güçlü devletler, büyük devlet olmak ideali ve hedefindeki devletler, hem kendi ülkeleri adına hem de bölgeleri adına proaktif davranmak zorundadır. Aksi halde tarih sahnesinde uzun soluklu kalamazlar. Devlet ve millet olarak, hem kendi ülkemiz hem de bölgemiz adına 100 yıllardır ilk defa bir plan, bir oyun kurucu ve proaktif durumda hareket ediyoruz… Bütün mesele budur... Devletlerin tarihleri de insan ömründe olduğu gibi, duraklama ve yükselme dönemleri olur. Devletler tarihini incelediğimizde, duraklama dönemi olarak adlandırdığımız dönemler hep ‘içe kapandığı ve dış dünya ile irtibatı kesildiği’ zaman dilimleridir. T.C. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriyeli göçmenleri ülkemizde vatandaşlığa kabul edileceğini ifade etmesi ile meydana gelen gürültüye bir bakar mısınız? Neler oluyor bir durun, anlamaya çalışalım… Büyük resmi görmeye çalışalım… Yok, efendim seçim meselesi yüzündenmiş… Seçmen olarak kullanmak istiyorlarmış… Olay bu kadar basit midir? Seçim kazanmak ve seçmen olmak için midir? Durun bir dinleyelim ve işin aslını öğrenmeye çalışalım… Dinlemek ve anlamak yığınların işi değildir. Bu ülkede meydana gelen olayların arka planını bizler hiç bir zaman anlayamadık… Anlamamızı ve öğrenmemizi de istemediler… Yığınlar 100 yıllardır bizim gibi ülkelerde meydana gelenleri hiçbir zaman ne anlayabildi ne de anlamak için çaba sarf edebildi… Çünkü bu olayların içinde kendimiz yoktuk… Ve 100 yıllardır hiçbir zaman da olamadık… İçimizdeki yabancılar tarafından yöneticilerimize sofistike bir şekilde dikte ediliyordu… Yöneticilerimizde sadece uygulamakla yetiniyordu… Bu vb. oyun ve planlara alet olmamak adına daha fazla ‘Feraset ve ‘Basiret’ sahibi olmayı Sonsuz Kudret sahibi Yüce Allah’tan niyaz ederim.