Ümit Savaş Taşkesen
Takvayla zenginlik atbaşı!
TAKVAYLA ZENGİNLİK ATBAŞI!
İnsanın en insani damarını da kurutan bir çağda iyimser olmak için neler yapılabilir bilemiyorum artık. Düşen enflasyon, inen faizler, iç veya dış ticaret açıkları, siyasi dalavere ve manevralar arasında insanlığımız kuruyor, yok oluyor.
Her şeyi ve herkesi gasp edebilecek nitelikte hırsızlar üretiyoruz. Para dininin müritleri bunlar. Paraya tapınıyorlar. Açlıktan dinlerini yemişler ve paraya tahvil edilebilecek her şeye tapınıyor, kendi dininin kutsalına sahip olmak istermiş gibi büyük bir açgözlülükle, ibadet edermiş gibi kendinden geçmiş bir halde saldırıyorlar.
Bu saldırı, hiçbir ilke, amaç, merhamet duygusu olmadan tam bir gözü karalıkla yapılıyor. Kararttıkları gözleri belki cehennem ateşinin ışığında aydınlanacak ama bu ana dek vicdansızlıkları, köylülükleri, sığlıkları ve felç olmuş beyinleriyle paradan başka bir değeri tanımayan, hızla üreyen bir katil sürüsü bunlar.
Bunların gasp edip bir köşeye sıkıştırdıkları kadın, bu gözükara, tüyü ıslak it sürüsünün ulaşabileceği veya olabileceğini düşündüğü en insani damara seslenerek kendisini bırakmalarını, hamile olduğunu söylemiş.
Bu, köpek de diyemiyorum onda bir sadakat, merhamet duygusu vardır, sırtlan sürüsü bunun üzerine ilk önce kadının karnına saplamaya başlamışlar bıçakları. Sonra ellerini ve ayaklarını bıçaklamışlar ve bırakmışlar. Bu sırtlan sürüsünün çeşitli türevlerini selden sonraki yağma için harekete geçenler içinde de bulabilir, görebilirsiniz.
Sıradan bir adli olay gibi veriyor bunu haberler. Çürümüş insanlığımızın, ahlakımızın, bir göstergesi olarak algılanmıyor. Ve bir şeyler yapılmıyor. Bıçaklayanlar yakalanıyor, iyi haber. Tutuklanarak ceza evine gönderiliyor. Hepsi bu. Olabilecek de bu belki.
Ancak o zihniyeti oluşturan zemin üzerinde bir iyileşme görülmüyor. İnsanın merhamet damarını kurutan bu yoksulluk, yoksunluk üzerine bir şeyler, ne, yapılmalı!
Zenginimiz daha zengin. Amip gibi bölünerek gittikçe çoğalıyor bankalarda, yastık altlarında, işyerlerinde, yatırımlarda ve yatırımlarla paralar. Evet, sermaye varsılın elinde amip gibi bölünerek, ikiye katlanarak çoğalıyor, büyüyor, yığılıyor.
Fukara, elindeki küçük amip parasını çoğalsın diye bölüyor ve ölüyor para! Yok oluyor. Buharlaşıyor. Afrika’da çöle yağan yağmur gibi yere düşmeden damlalar yeniden buharlaşıyor. Geriye neredeyse insanın ağzındaki tükrük bezlerini bile kurutan, midesini dokuz büklüm bükerek küçülten bir sefalet ortaya çıkıyor. Yaşam bir sefalet döngüsü gibi dönerek açlıktan başını döndürüyor, gözünü karartıyor.
Yokluk ar duygusundan dışa vurulmuyor önce. Yoksulluğunu gören çalışsana iş çok diyor. Çalıştıkça kazanılan ne? Çok az. Açmıyor boğazındaki düğümleri kazanılan para. Birileri kat kat kazanırken o ne kadar çok çalışsa o kadar az kazanıyor sanki. Çalışarak bir şey kazanamayacağına inanıyor artık.
Çalışarak ancak başkasına kazandırırsına inanıyor. Sonra ilk önce ar duygusunu yiyor. Sonra dinini. Her şeyi kaybedilmiş hakkı olarak görüyor. Almaya başlıyor sonra başkasının parasını, malını, canını. Gözü ve kalbi kararıyor gittikçe. Çünkü dokuz büklüm bükülürken kimse bir şey yapmadı.
Ramazandan ramazana küçük yardımlarla içini ferahlatıyor varsılımız. Küçük bir iftar fukaraya. Sonra daha büyük bir iftar yıldızı sayılamayan otellerde. Öğrenci evine bir yemek, biraz erzak. Zekât namına bir miktar yardım sonra. Görüyorsunuz zekât kurumu işliyor!
Yüzde iki buçuğu verdikten sonra benim sorumluluğum yok diyor biri ekranda. İstediğim gibi harcarım! Sonra korunaklı, güvenlikli ve tel örgülerle çevrili, içeriye habersiz kuş uçurtulmayan sitelerde, korunmuş yaşam alanlarında, kameralı, korumalı sıcak yuvalarında, katlanmış paralar üstünde yatarak huzur içinde cennet, köşkler, Kevser ırmakları, huriler düşlüyor(uz).
İçimiz cennetten bir parsel almışçasına rahat! Allah zengin Müslüman’ı sever ne de olsa öyle değil mi? Takvayla zenginlik atbaşı gidiyor ne de olsa! Bazıları yoksul mu? Takdiri ilahi canım takdiri ilahi… değil mi?