Mustafa Yiğit
Tarihimize ne kadar sahip çıkıyoruz?
Şimdilerde kendilerine koskoca Prof ünvanı verilenler tarihle ilgili olur olmaz açıklama yapıyorlar. Bu açıklamaları gördükçe ne kadar vahim bir haldeyiz daha iyi anlıyoruz. Bu durumu Akşehir’den Mevlüt Tezcan Hocamla yaptığımız sohbette ve onun anlattığı bir anekdotla çok dramatik bir şekilde bir kez daha yaşadım. Az öncede bahsettiğim gibi tarihi diziler oldukça popüler ve gören duyan da zanneder ki , bu toplum tarihine oldukça düşkün bir toplum, tarihi değerlerine deliler gibi aşık, tarih bilinci gittikçe yükseliyor, her şehrinde büyük tarih kütüphaneleri var, uluslar arası arenada yüzlerce meşhur tarihçilere sahip. Ama Platonun da buyurduğu gibi çoğu defa “görünen gerçek değil.” Bunun böyle olduğuna tarihimizin en önemli olaylarından biri olan Milli Mücadele dönemine ilişkin planlanan bir projenin nasıl dramatik bir şekilde suya düştüğünü öğrenince ben de daha iyi anladım. Hocamın anlattığına göre Akşehir’de bundan birkaç yıl önce milli mücadele dönemine ilişkin bir proje gerçekleştirilmek istenmiş. Bilindiği üzere Akşehir, istiklal savaşında Garp Cephesi Komutanlığını misafir eder, Gazi Mustafa Kemal Atatürk bütün paşaları bir futbol maçı bahanesiyle Akşehir’e toplar ve burada 24 Ağustos günü Büyük Taarruzun kararı alınır. Akşehir’den başlayarak, Afyon, Kütahya, Uşak derken İzmir’de son bulan muharebeyle Büyük Zafer ilan edilir. İşte bahsettiğim Proje de bunun üzerinedir. Akşehir Belediyesi, Büyük Taarruzun güzergahındaki il ve ilçelerde Büyük Taarruzu yaşayan ya da dedesinden ninesinden işitenlerden bu konuyu kaleme almalarını ister. Bu yazılardan en iyilere ödül verileceği de duyurulur. Büyük Zaferin izini bıraktığı bütün belediyelere de bu projeyle ilgili yazı gönderilir. Projenin adı da “Akşehir’den İzmir’e Büyük Taarruz ” dur. Proje için jüri üyeleri bile düşünülmüştür, Çılgın Türklerin yazarı Turgut Özakman’ın bunlardan biri olduğunu söylersem projenin de ne kadar ciddi bir proje olduğunu tasavvur edebilirsiniz.
Mevlüt Hocam da söz konusu projeyi duyar duymaz çok heyecanlanır babasından, dedesinden duyduğu birkaç Zafer Anısısını kaleme alır ve Akşehir Belediyesine bizzat teslim eder. Kendisi gibi yüzlerce kişinin anısının olacağını o yüzden yazısının ödül alamayacağını ama yine de Akşehir adına tarihe not düşmek için bile bu yarışmaya katılmanın büyük bir hizmet olacağını düşünür. Aradan belli bir zaman geçer, Belediye’ye yarışmanın akıbetini öğrenmeye gelir. Oradaki görevli kıza “ Büyük Taarruz Projesi” ne oldu, hangi yazı birinci seçildi” diye sorar. Kız cevap verir “Hocam senin yazın birinci oldu haberin yok mu” der. Tabii hocam sevinir ancak hayretini de gizleyemez, kız devamını getirir, “çünkü projeye senden başka yazan biri olmadı hocam” der. Bu sözle mutluluğu büyük bir hayal kırıklığına dönüşür. Bu hayal kırıklığı aradan zaman geçmesine rağmen olayı bana anlatırken bile geçmemişti.
Evet Akşehir’den İzmir’e kadar bir çok ilçe ve il belediyesine bir duyuru yapılarak “Büyük Taarruz”la ilgili anılarınızı kaleme alın ve bize gönderin deniliyor, ne koskoca illerden ne de ilçelerden bir kişi bile gurur duyduğumuz, her 30 Ağustos tarihinde coşkuyla kutladığımız Büyük Taarruz hakkında tek bir kelime dahi yazı yazıp göndermiyor. Bunu kim yapıyor, sokak aralarında, kahvelerde, televizyon kanallarında tarihçiden geçilmeyen, kendini Abdülhamit sanan bir millet yapıyor bunu. Bırakın halktan kişileri, akademisyenler, aydınlarda bile bu konuda tek bir duyarlı tavrı göstermemesi çok tuhaf değil mi? Aslında kimse ilgi göstermiyor değil, evet birisi ilgi göstermiş Mevlüt Hoca’nın dışında. Sadece Uşak’tan bir kişi belediyeyi arıyor o da “benim okuma yazmam yok, ancak anlatabilirim” diyor, kimse de onu dikkate almıyor, dinleme zahmetine katlanmıyor…Ne hazin , ne dramatik bir hikaye değil mi?
Milli Mücadele’yi pek çok tarihi gerçekliğin dışında beyaz cama getiren Vatanım Sensin adlı bir dizi reyting rekorları kırarken, Milli Mücadele’nin gerçek kahramanlarını anlatmak üzere yola çıkılan bir projeye böyle büyük bir duyarsızlığın kurbanı oluyor. Tarihe bakışımız, tarihi ele alışımız maalesef böylesine sufli böylesine yüzeysel.