Fahri Kubilay
Tavuklara ölüm
Hoş geldin kene kardeş!
Kırsal kesimde köylerde yaşayanlar çok iyi bilirler .. Kene nedir nasıl bir şeydir. Çocukluğumuzda ağabey ne keneler vardı. Bedenimizi mesken tutarlardı… Tek tek yolardık adeta…
Boyun çevresine, koltuk altına, uyluklarına yerleşen keneleri yakın zamanda yapışmışsa kolayca çıkarır atardık ama birkaç güç geçmişe zerkettiği kanla semizleşmiş, o arka kısmı biraz daha şişmiş ve beyazlaşmış, havya çıkarıp atmak zahmet işi olurdu. Bunu da köyde kente yaşayan herkes yapardı.
Hatta hayvanlarımızın özellikle yeni yetişen buzağı ve danaların gelişmesini önlediği için uzaktan çöplerle temizlerdi. Kocaman kocaman keneleri… Vatandaşta kene korkusu diye bir şey yoktu. Veya o zamanki rahatsılıklar keneden olduğunu bilen yoktu
Yakın zamanda kırım Kongo kenesi çıktı, birinci gündem maddemiz oldu. Türkiye’nin başka yerlerinde olduğunu duyurduk bölgemizde ise olmaz diyorduk. Ama öyle değilmiş. Beyşehir de yaşanan 3 olay ve olayın ciddiyetini anlatmaya yetti artı bile.
Beyşehir’de bir kadının yüksek ateş kusma şikâyetlerinin artması ile ve tedavi edilirken üzerinde kenenin bulunduğu fark edilip alınan kan örneklerinin üç sefer tekrarlanıp hıfsısıhadan aynı sonucun gelmesi bu bölgede kanamalı kırım Kongo vakıasının tescillenmesine sebep oldu.
Buda olayın öyle basitte alınamayacak kadar ciddi olduğunu ortaya çıkardı. Televizyonlarından izlendiği kadarı ile hastalığı taşıyan kişinin rahatlıkla başka birilerini de bulaştırması doktorların ve sağlık ekibinin de aynı tehditle kalması bu işin boyutlarını göstermeye yetti arttı bile.
Ve sonra kene sonucu kılınan cenaze namazlarındaki din görevlilerin olaya bakışı ile dalga geçildi. İnsanoğlu şimdiye hep bir şeyi unuttu insanın başına ne geliyorsa kendi elinden kendi yaptıkları yüzünden. Nasılmı biraz açıklık getirelim.
İnsanın doğanın dengesini bozmasından kaynaklanan sıkıntılar. Ve bunu da yapan insanın ta kendisi değil mi?
İşin bilimsel boyutuna felan girmeye gerek yok kısaca anlaşılacak şekilde yanı başımızdan birkaç örnek verelim. Âlemlerin rabbi yüce Allah tabiata öyle bir düzen ve intizam koymuşku her şey zıddı ile kaimdir. Ve tabiat bu denge üzerine olduğunu bizler başımıza bir şey geldiği zaman ancak anlayabiliyoruz. .
Şöyle zihinlerinizi yoklayın bakalım. Fazla değil şöyle 30 yıl geriye doğru gidelim. Sabahları keklik sesi ile uyanan köylüler kekliğin nasıl bir şey olduğunu unuttu…
Tavşanlar tarlaların başında “oyun” oynardı. Tilkiler, çakallar ve kurtlar çobanları terbiye ederdi. Derelerde onlarca çeşit “balık” bulunurdu. Kartalların, akbabaların atmacaların ve şahinlerin gökyüzünde asaleti vardı.. Şimdi hepsi anılarda kaldı.
Bilinçsiz avlanma ile yok olup gittiler. Son kuşlar da vurulmak üzere dağlarda… Kekliklerin ve diğer av hayvanlarının yaşam alanlarını daralttık. Tavşanları yavrularına kadar avladık. Tilkiyi bir tavuktan değerli görmedik. Zevk için akbaba kartal, baykuş avladık. Balıkları kireçle dinamitle katlettik. Derelere çaylara ahır sularını, gübrelerini akıttık. Çevreyi kirletmek için yarış içindeyiz.
Kirlettik, yok ettik. Bilinçsiz avlandık. Tükettik.
“Her canlının dünyaya bir geliş nedeni var.”
Bize çirkin gelen sevmediğimiz,”domuzlar” olmasa ormanlarda ekim yapan bulunmaz.
Bize soğuk gelen, “yılanlar” olmasa farelerin istilası ile karşı karşıya kalırız.
Kırlangıç türü “kuşlar ve de kurbağalar” olmasa, sinekler ve böcekler insanları yiyip tüketir.
“Arılar” olmasa, ağaçlar meyve vermez.
“Uğur Böceği “ ve buna benzer yararlı böcekler olmasa sebzeler olmaz.
“Küresel Isınma”,”Çevre Kirliliği”,bazı hayvan ve bitki türlerinin yok olması; insanlığın sonunu hazırlamıyor mu?
Acaba bunlar insanın kendi eliyle yaptıkları değil mi. Kim bilir hangi canlıyı yok ettiğimiz için kırım Kongo kanamalı hastalığına sebep olan keneyi çoğalttık..
Acaba Kümesimizde ki tavuklara ölüm fermanı veren kuş gribi üreticilerinin dahli ne kadar bu olayda?