Adem Alemdar
Tazminat vermek ya da vermemek…
Tazminat vermek ya da vermemek…
Cumartesi günü AK Parti İl Başkanı Ahmet Sorgun’un ortakları Recep Tüzner ve Gürsoy Bilgin’le birlikte açtıkları yeni avukatlık bürolarının açılışına katıldım…
Ahmet Bey geçtiğimiz aylarda devlet memuriyetini Genel Müdürlük makamından tazminatını da alarak sona erdirdi ve siyasete girdi. Ona yeni işyerinde hayırlı işler diliyorum…
Peki, Ahmet Bey’in tazminatını alarak emekli olmasının altını niye çizdim? Tazminat konusunda bir iki kelam etmek için…
Çünkü özel sektörde durum devletinkinden farklı işliyor…
Devlet, memurunun yıllar yılı biriken kıdem tazminatını emekli olduğunda ‘ikramiye’ olarak vermek zorunda. Hiçbir sıkıntı olmadan tüm memurlar bu ikramiyelerini alırlar. Yine devlet kurum ve kuruluşlarında gününü ve yaşını dolduran işçiler de tazminatlarını ‘ikramiye’ olarak alırlar…
Avukatlık bürosunun açılış seremonisinden sonra Mevka Genel Sekreteri Ahmet Akman ve Niğde Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Köseoğlu’yla birlikte bir yerde çay içmeye karar veriyoruz. Vardığımız yerde, Ziya Özboyacı ile Muammer Deveci’yi buluyoruz. Derken heyetimiz kalabalıklaşıyor, Ahmet Poçanoğlu ve Tahir Özer de geliyorlar. İkinci çaylar içilirken Ramazan Biberci de yanımıza geliyor…
Muhabbet, Türkiye’nin son günlerde yaşadığı olağanüstü gündem üzerinden ekonomiye kayıyor. İşsizlik rakamlarının inandırıcılığı hususunda herkes görüş bildirirken Ramazan Biberci önemli bir laf ediyor, “Devlet şu kıdem tazminatı yükünü işletmelerin üzerinden alsa, işsizlik azalır. Örneğin ben 50 kişi daha işe alırım” deyiveriyor…
…
Hükümetin bir süredir kıdem tazminatı konusunda farklı çözüm arayışları var. Bazı görüşler kıdem tazminatı fonu kurulmasını, bazı görüşler 13. maaş olarak ödenmesini, bazı görüşler de kıdem tazminatının tamamen kaldırılmasını istiyor. Aralarında sendikaların da olduğu bir grup ise mevcut yapının devam etmesinden yana tavır sergiliyor…
Yani içinden çıkılmaz bir vaziyette…
Kıdem tazminatı, işçinin işyerinde sadakatle hizmetinin bir nevi ödülü olduğuna göre kalmalı ve gerek emekli olduğunda gerekse işten ayrıldığında o biriken miktarı alabilmeli. Ancak, öyle işletmeler var ki, çalıştırdığı işçilerin tazminatlarını ödemeye kalksa iflas edebilir. Şirketin değerinin üstünde bir meblağdan bahsediyorum yani. Öyleyse, bu alanda hükümetin en kısa zamanda ileri bir adım atması kaçınılmaz. İstihdamın da önündeki en büyük engellerden birisi bu meselenin çözülmesi…
…
Tam da bu meseleye kafa yorarken aklıma geçtiğimiz günlerde işine son verilen bir öğretmen geliyor. Şaşırmayın, bahsettiğim öğretmen özel bir okuldan atılıyor!..
Hem yıllarca devlette aynı görevi yapan arkadaşlarının yarısı kadar maaş aldı, hem de ansızın tazminat dahi verilmeden işinden kovuldu…
Kendisini işten atan yöneticilerin tazminat vermemek için olmadık bahaneler ve suçlar isnat etmesi de cabası!
Bu öğretmen arkadaş bilmiyorum mahkemeye gidecek mi, giderse davasını kazanacak mı veya kazanırsa kaç sene sonra eline asgari ücretten yatırılan kaç para tazminat geçecek!..
Oysa yine yakınlarda duyduğum bir güzel örnek daha var. Bir bankada çalışan bayan, evlilik gerekçesiyle işten ayrılmaya karar veriyor. Yabancı sermayeli banka, bayan çalışanına kendi isteğiyle ayrılmak istemesine karşın tazminatını tam olarak verdiği gibi, bir maaş da evlilik hediyesi veriyor…
Tazminat vermek ya da vermemek, işte bütün mesele bu…