yazar-22
Televizyon ailemizin en önemli ferdi mi?
Aile televizyonun en çok etkilediği, yıprattığı, değiştirdiği sosyal unsur mu?Prof. Dr. Veysel Batmaz ve Dr. Asu Aksoy'un 1993-1995 yılları arası Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu adına yaptıkları araştırmaAraştırma İstanbul, Afyon ve Sinop illerinde 509 ailede 1293 yetişkin ve 5 yaş ile 15 yaş arası 705 çocuk olmak üzere toplam 1998 kişi ile görüşülmek suretiyle yapılmıştır. Araştırmanın konusu televizyonun Türk ailesine yaptığı genel ve bütünsel etkinin ne olduğunu saptamaktır. En önemli kültürel etki araçlarından olan televizyonun Türk aile yapısı içinde kullanım ve izlenme envanterinin (izlenme sıklığı, zamanı, ortamı, çocuk ve ebeveynlerin izleme farklılıkları gibi) saptanması, bu çalışmanın en önemli amacını oluşturmaktadır. Araştırmanın bulgularına bakıldığında televizyonun, Türk ailesinin temel referans noktalarından birisi haline geldiği görülmektedir. Ailelerin yüzde 98'inde en az bir adet renkli televizyon, büyük bir çoğunlukla oturma odalarında bulunmakta ve ortalama 8 kanal ile aile hayatının içine girmektedir. Televizyonun aileye girişi olgusunun geçmişi en az on seneliktir, zira "ilk televizyonu on yıldan önce aldım" diyenlerin toplam televizyon sahiplerine oranı yüzde 68'i bulmaktadır. Gündelik televizyon tüketiminin çokluğuna karşılık, gündelik radyo tüketimi 1-2 saat ile sınırlı kalmakta ve radyo dinleyenlerin oranı yüzde 77'de kalmaktadır. Gündelik gazete okuyanların toplama oranı radyo dinleyen ve televizyon izleyenlerin oranına göre daha da düşüktür (yüzde 75.4). Bu sonuçlara göre, aileye ilişkin politikaların iletişimine yönelik kamusal iletişim kampanyalarında televizyonun en etkili iletişim aracı olduğu görülmektedir. Televizyon, haberleri, drama programları, belgeselleri ve eğitici programları ile ailelerin kültürel şekillenme sürecinde belirleyici rol oynamaktadır. Sadece kırdan kente göçen aile fertleri için değil, bütün aileler için değişik düzeylerde örnek alacakları, nefret duyacakları, bilgi kaynağı olarak kullanacakları bir odak olarak işlev görmektedir. Göç nedeniyle tutumlarında ve dünyaya bakışında büyük sarsıntılar geçiren aile, televizyon dünyasında hem kendi bıraktığı dünyasından hem de parçası olmak istediği dünyalardan referanslar bulmaktadır. Televizyonda yer alan drama programlarının yüzde 17'si konu olarak kendisine Doğu Anadolu bölgesi ailesini seçerken, yüzde 20'si ABD ailesini ekrana getirmektedir. Drama programlarının yüzde 4.5'inde karı ve koca ayrı yaşarken, yüzde 4.7'sinde aile yakın akrabalarının yanında gösterilmektedir. Buna karşılık, yine drama programlarının aile ile ilgili olanlarının yüzde 14.2'sinde bekâr anne ve çocuk teması ve yüzde 18.9'unda bekâr baba ve çocuk gösterilirken, yüzde 6'sında kalabalık aile olgusu ekrana getirilmektedir. Kısacası, televizyonun mesajları incelendiğinde ortaya melez bir dünyanın çıktığı görülmektedir. Aile ile ilgili drama programlarında bir taraftan ideal ailenin çocuksuz olduğu teması yüzde 4 oranındayken, çocuk erkek olmalı teması çocuk kız olmalıya göre yüzde dağılım olarak çok daha yüksek çıkmaktadır. Boş zamanlarında ailelerin zamanlarını nasıl geçirdiği gibi bir temaya bakıldığında, aile ilgili drama programlarının yüzde 12'ye yakınında karı ve kocanın ayrı yerlerde vaktini geçirdiği gösterilmekte; buna karşılık, ailelerde karar sürecinde kimin baskın olduğu temasına bakıldığında ise, büyük bir çoğunlukla erkek hakim pozisyonda gösterilmektedir. Bu iki karşılaştırma, modern ve geleneksel değerleri nasıl televizyon dünyasında yan yana olduğunu göstermektedir. Kadınların yüzde 50.1' i 4 saat ve üstü oranlarda televizyon izlediklerini söylerken, erkeklerin yüzde 33.6'sı aynı şeyi söylemektedir. Erkeklerin yüzde 58'i "2-3 saat televizyon izlerim" derken, kadınların yüzde 43'ü bu yanıtı vermektedir. Eğitim düzeyi yükseldikçe günde televizyon izleme miktarı düşmektedir. Kadınların önemli bir kısmının ev işi yaptığı ve dolayısıyla vaktinin büyük bir kısmını evde geçirdiği düşünülürse, televizyon dünyasının kadınlar üzerinde daha fazla rol oynayacağı ortaya çıkmaktadır. Nitekim, televizyon izleme miktarına göre kadın ve erkek grupları arasında tutum farklılıklarına bakıldığında, kadının çok televizyon izlemekle birlikte tutumunu daha bariz bir şekilde değiştirdiği görülmektedir. Çocukların televizyon ilgisi yetişkinlerinki ile çakışmaktadır; hem çok televizyon izlemekte hem de akşam ve gece televizyon izleme oranları yüksek çıkmaktadır. Bu durum, çocukların televizyon dünyasının verilerine ne kadar maruz kaldıklarını ve incinme açısından ne kadar kritik bir durumda olduklarını göstermektedir. Televizyonu fazla seyretmek, derslere olumsuz bir etki yapmamakta; genel yetenek ve dil yetilerine ise çok az bir olumlu etkide bulunmaktadır. Ailelerde televizyon izleme oranları, ailelerin bulundukları iller ve gelir durumlarına göre değişiklik göstermemektedir. Televizyonu izleme nedenleri, televizyon programlarında rahatsızlık duyulan konular ve televizyon dünyası ile ilgili yorumlarda farklı illerde oturan aileler arasında büyük benzerlikler ortaya çıkmaktadır. Bu da, farklı aile tipolojilerinin benzer televizyon izleme örüntüsüne sahip olduklarını göstermektedir. Farklı aile tipolojilerinde televizyon izleme alışkanlıkları benzeştikçe temel tutum ve kamusal konulara ilişkin görüşlerde de benzeşme olmaktadır. Yaş farkı, il ve gelir farkı dinlemeksizin, çok televizyon izleyicileri belirli konularda aynı şeyleri düşünmeye başlamaktadırlar. Bu anlamda, televizyon toplumda yaygın görüşün oluşmasında temel bir rol oynamaktadır. Çok televizyon izleyenler televizyon dünyasının mesajlarını günlük hayatlarında daha fazla tekrar etmektedirler. Televizyon dünyası tekrar tekrar yaşadığımız dünyanın tehlikeli olduğunu söylemektedir ve izleyicilere sorulduğunda da, çok televizyon izleyenler az izleyenlere göre böyle bir kanıyı sanki gerçek böyleymiş gibi, daha fazla doğrulamaktadırlar. Televizyon, Türk hayatının bir yansıması değildir. Televizyon toplumu değiştirici bir etkiye sahiptir. Bu güçlü etki, toplumun içinde yaşamadığı bir hayatı ve dünyayı, onlara günde 4-5 saat yaşatmaktadır. Bu sadece Türk geleneklerine ve adaletlerine uygun olmayan programlarda değil, en masum belgeselden, en aydınlatıcı sanat programına kadar, televizyonun bir bütün olarak tüm içeriğinde ortaya çıkmaktadır. Televizyon hayatımızı, bizim ona atfettiğimiz önemden de fazla etkilemektedir. Bunu anında ve günlük etkilemeler olarak değil, bize başka bir dünyanın kültürünü ekerek oluşturmakta; zamanla ve sabırla hasadını almayı beklemektedir. Bu başka dünya, başka kültürlerin dünyası değil; bizim kendi yarattığımız bir dünyadır. Ama gerçek değildir. Gerçek olamayan dünyada yaşarken gerçek mutlulukları kaçıracaksınız. Gerçek dostların yüzüne bakıp tanımak yerine televizyondaki uydurulmuş tipleri çevrede arayıp duracaksınız. Eğitiminizi ilerletmek yerine akşam tv karşısında korku veya rehavet içerisinde zamanınızı yok edeceksiniz. HALA TELEVİZYON SEYRETMEK VE AİLENİZE SEYRETTİRMEK İSTEYECEK MİSİNİZ?--------------------------------------------------------------------------------Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler. [ R. Hull ]