Fahri Kubilay
Tilkinin ahı
Tilkinin ahı bir gün sizi de yakar…
Arazilerde hasat işlemi tamamlandı. Ardından da anız yakma işlemleri başlayacak. Bizler yine alev alev yanan arazilerde yükselen dumanları görünce olayın müsebbiplerine güzel güzel dualar(!) edeceğiz. Bitmeyecek dumanlar. Yükselmeye devam edecekler. Gecenin karanlığı alevlerle aydınlanacak. Yangın ihbarları ardı ardına alınacak. Yine yemyeşil ağaçlar yanacak. Bunlar sıradan şeyler artık. Ben sıradan olmayan bir şeyi yazacağım bugün. Geçen yıl anız yakılması sonucu yaşanmış olan trajik bir olayı paylaşacağım sizlerle. Olayın mahalli, Seydişehir-Bozkır Yolu üzeri... Geçen yılda bu yıl olduğu gibi Allah bol yağmur vermiş, yağan yağmurların sayesinde de tarladaki ekinler, otlar büyümüş, çiftçinin yüzü de gülmüştü. Allah yağmuru yağdırmasa idi halimiz nice olurdu diye düşündüm bir an... Ve aklıma şu an gündemde olan Afrika’nın hali geldi. Somali’yi düşündüm. Kara Kıta’nın bu mevkilerine üç yıl boyunca damla düşmemiş. Her yer kap kara, kup kuru kalmış. İnsanlar, kuraklık yüzünden yurtlarını yuvalarını terk etmişler. Çocuklar açlıktan ölmeye başlamışlar. Bunca nimete şükretmemiz gerekirken bizler ne yapıyoruz? Şükredeceğimiz yere, sadece kendi nefsimizi düşünerek nankörlük ediyoruz. “Ben yaşıyorum ya, başka canlılardan bana ne?” dercesine, hayatiyetimizin sürdürülmesinde doğrudan veya dolaylı olarak katkısı olan diğer canlılara zulüm yapıyoruz, işkence yapıyoruz, katlediyoruz onları. Bunun hesabını verirken işimiz çok zor olacak. Biz tarlamızdaki anızları yakmıyoruz ki. Tarlanın bize verdiği nimetlerin ambarımıza kadar ulaşmasında büyük katkısı olan diğer canlıları yakıyoruz. Onlara, Allah’ın bize verdiği ama diğer canlıları da bu nimetlerin bize ulaşması için vesile kıldığı o canlılara teşekkür edeceğimize biz onları katlediyoruz. Onları, bize verdikleri nimetler için cezalandırıyoruz. Doğal dengeyi kendi ellerimizle bozmak için tüm gayretimizi harcıyoruz. Niçin yapıyoruz bunu? Yanlış bildiğimiz bir takım konularda menfaatimize zuhur etmesine inandığımız durumlar olduğunu varsayıyoruz. O kadar okumuş yazmış, bu işin ilmini yapmış insanların tavsiyelerini bir yana bırakıyor, kafamıza doldurduğumuz bir takım kulaktan dolma bilgilerin arkasından gidiyoruz. Deveyi hendekten atlatıyorlar ama bizi bu hatamızdan geri döndüremiyorlar. Fare istilası gibi, bir takım tarım hastalıkları gibi belaların neden zuhur ettiğini de kara kara düşünmeye başlıyoruz. Gaddarca yakıp yok ettiğimiz o canlılar, bizi cezalandıracakları yere tam aksine hiç de hak etmediğimiz halde bizim nafakamızı düşünüyorlar ve kendilerini yeniden tamamlayarak bizi aç bırakmayacak ürünü bize yeniden sunuyorlar. Bizler nankörlük ettikçe onlar bize gül uzatıyorlar. Biz onmayız ama yine de yiyecek ekmeği Rabbim bize nasip ediyor.
Olayımıza geri dönelim. Seydişehir- Bozkır arasında verimli araziler hasat edilmiş, Allah’ın bereketi ile ürünler kaldırılmış, ambarlara konulmuş ya da borç dert varsa ofise teslim edilmiştir. Beklediğinden de fazla ürün alan tarlanın sahipleri keyifle tarlalarının yanından geçip giderlerken; “Anızların, gelecek sene ayaklarına dolaşmasını” önlemek maksadıyla hemen orada bir cigara yakıp alevin geri kalan kısmıyla da tarlanın bir ucundan anızları tutuşturup süratle olay mahallinden uzaklaşmışlar.
Onlar olay mahallinden uzaklaşırlarken, oradan geçip giden iki vatandaş şahitlik ettikleri bir olayı ağlamaklı bir şekilde şöyle anlatıyorlar: “Bir tarlanın anızlarını ateşe vermişler. Yangını izlerken alevlerin arasında bir karaltı ilişti gözümüze. Daha sonra o karaltıya doğru dikkat kesilip izlemeye devam ettik. Bir başka tarafta hareketli bir karaltı daha gördük. Hareketli olan karaltı yerde cansız duran karaltıya ulaşmaya çalışıyor ama her defasında geri kaçıyordu. Oradaki karaltı ölü müydü, canlı mıydı çok kolay seçemiyorduk. Ama sanki bir köpeği andırıyordu. Daha dikkatli baktığımızda oradan oraya koşan canlının bir tilki olduğunu tespit ettik. Sonunda tilkinin alevler arasına daldığını ve bir daha geriye çıkamadığına şahitlik ettik. Bir müddet bekledik ve en son atladığı tarafa doğru yöneldik biz de. Yaklaştığımızda gördüklerimizle adeta şok olduk. Tilki, yavrularının üzerine kapanmış, kaçıp kurtulması mümkün iken, sırf yavrularını korumak maksadıyla onlara siper olmuş ve onlarla birlikte ne yazık ki cayır cayır yanmıştı.” Anız yakan zalimler! Şimdi gördünüz mü neleri yaktığınızı? Cayır cayır yanan o tilkilerin acı akıbetlerine şahitlik edebilen insanoğlu, orada yanan milyonlarca böcü börtünün yanmasını dahi göremedi. Ama bunun acısı yakın zamanda hem senden hem de ambarındaki buğdayından kat be kat fazlasıyla çıkacak. Orada yaktığınız milyonlarca mikroorganizma sizden öcünü misliyle alacaktır. Rahman ve Rahim olan Allah; her şeye rağmen, bizlerin bu gaddarlığını bile affedip, tüm bu yaptıklarımızdan sonra bizlerin nimetini yine de soframızdan eksik etmiyor. O’na şükürler, bizeyse yazıklar olsun.