Haşim Akın
Toplumsal Linç
Bazen insanlar herhangi bir şahsı, kurumu veya grubu linç etmeyi seviyorlar nedense… Allah resulü bize sevgi ve ölçüde itidalli olmayı tavsiye etmişti. Bir gruba olan kinimiz veya kırgınlığımız; haksızlığa neden olmamalı…
Lakin bazen sınırları öylesine aşıyoruz ki geldiğimiz yere dönüp baktığımızda bulunduğumuz noktayı biz bile fark edemiyoruz… Hatırlarsanız geçenlerde sosyal medyada bir fotoğraf vardı. Bir camide İmam oldukları anlaşılan bir grup cemaat var. Yere oturmuşlar ve karşılarında rahlenin üzerinde dizüstü bilgisayarı olan bir hanımefendi de muhtemelen bir konuşma yapıyor. Bunun üzerine yapılan yorumları ve koparılan fırtınaları çoğunuz hatırlayacaktır. Kadınların vaaz vermesinden, erkeklerin önüne geçmesinden, Diyanet'in vaaz politikasından, dini nasıl yozlaştırdığına kadar birçok konu fütursuzca konuşuldu. Aman Allah'ım! Herkes bir ucundan tutup çekiştirdi. Sonra konuyla ilgili bir açıklama yapıldı. Bu açıklamaya göre durum, iddia edilenden farklıymış.
Küçük bir ilçede salon olmadığı için imamlar toplantılarını bir camide yapıyorlar. Aileye yönelik yapılan bir çalışma hakkında bir bayan görevli de bunlara camide konu hakkında bilgi veriyor. Sorun bunun camide olması mı? Bir bayanın bilgilendirmesi mi? erkeklerin onu dinlemesi mi? Sanırım bu maddelere tek tek baktığımızda her biriniz gülümseyeceksiniz… Zira benzeri uygulamaların onlarca örneğini görürüz hayatta… Böylesi bir fotoğraftan yola çıkarak, diyanet işleri başkanlığına onca yakıştırmayı yapmak da işin cabası… Niçin kurulduğuna, nasıl geliştiğine ne zaman ne dediğine kadar onlarca bilgi yazıldı yayınlandı. Bir fırsat ele geçmişken vurmak gerekiyordu.
Diyanet kurumunun bazı uygulamalarını beğenmemek mümkündür. Uygulama ve kararları eleştirmek de mümkün. Ama bir kuruma toptan düşman olmak ve bir görüntüden yola çıkarak kuruma tamamen düşman olmak ve onun lağvını istemek akıl ve vicdan işi değil. Kurumlar insanlarla ayakta durur. Kişilerin hataları varsa, onları eleştirmek gerek. Ama bir kurum toptan silinemez.
Geçen hafta Ayasofya'da bir akşam saatlerinde giren ziyaretçi grubundan birisinin orada aniden bir bale gösterisi yapması ve bunun fotoğraflarının sosyal medyada yayılması ve bu konuda sinir uçlarının gerilmesi tesadüf müdür gerçekten? Ayasofya konusunda hassasiyet sahibi olan birçok insanın olayın niteliğini araştırmadan feveran etmeleri ve orada müzikal gösteriler için izin verildiği şeklindeki haberlere inanmaları acıdır. Bilinçli bir şekilde servis edilen bu görüntünün toplumsal linç kampanyasına dönüştürülmesi yürek yakıcı bir durumdur.
Bugünlerde poşet tartışmaları var. Kısa dönem olarak askerlik yaptığım zamandan daha çok duyar oldum poşet kelimelerini ve tartışmalarını… Geçen günlerde bir mağazanın müdürü olan ve aynı zamanda bir poşet fabrikasının da sahibi olan şahıs, mağazaya eşekle girince kendince protesto yapmış oluyor. İlk anda gülümsüyorsunuz… Sonra da uydum kalabalığa bu kanunda ilgili düzenlemeleri yapanlara sizde kızıyorsunuz. Benim asıl değinmek istediğim konu, poşet kanunu değil. Problem buradaki protesto yöntemi ve bunu yapanların amacı… Sonra nerede ve nasıl bir oyuna geldiğimizi anlayınca geri çekilmek de zor oluyor.
Ah keşke duyduğumuz haberleri araştırabilme ve ondan sonra da bir tepki koyabilme hassasiyetimiz tamamen yok olmasaydı ne güzel olurdu… Kişi ya da gruplara karşı olan muhabbetimiz veya kırgınlığımız, bizi sonra “galiba yanılmışım…” deme zorunda bırakmasaydı…
Daha dikkatli olmak ve adaletle davranmak zorundayız…