Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Töre ve Namus Cinayetleri
Töre ve namus cinayeti dediğimiz olay, törede, evli ya da bekâr bir kadının evlilik dışı ilişkisinin yakınları tarafından namus lekesi olarak algılanması, bu sebeple de namusu temizlemek adına olaya karışan kadının öldürülmesi şeklindedir. Maalesef toplumda, törenin istediği bu temizlik yapılmazsa, mahalle baskısı uygulamak suretiyle bu cinayet, kadının yakınlarına işletilmektedir.
Elbette İslam noktai nazarından evlilik dışı ilişkiler hoş karşılanamaz. Modern hukuk sistemleri suçları, işlendikten sonra müdahale etme imkânı bulurken, İslam, daha düşünce ve tasarı halinde iken eğitim yoluyla tedbir alarak önleme cihetine gider. Bu önlemler arasında suçlar konusunda farkındalık bilinci oluşturmak ve suç işleme ortamını ortadan kaldırmak gelir. Bu sebeple Kur’an’da “Zinaya yaklaşmayın” buyrulur.(Bkz. İsra, 32).
Öte yandan İslam hukukunda “sedd-i zerâyi” adı verilen bir ilke vardır. Bunun anlamı, suçtan önce, bireyi suç işlemeye götüren zeminin ortadan kaldırılmasıdır. Mesela, uyuşturucu yasaklanırken, üretimi ve ticareti serbest olmamalıdır. Bu örnekte olduğu gibi, yapılması gereken, namus ve töre cinayetlerini önlemek için önceden manevi ve ahlaki eğitimin bireylere küçük yaşlardan itibaren verilmesidir. İslam’da ahlak fikri, hukuk fikrinden önce gelir.
Asıl sorun şurada düğümlenmektedir. Acaba töreden kaynaklı olarak ailenin namusunu temizleme veya şerefini kurtarma adına insan öldürmenin, İslam nazarında kişilere tanınmış bir infaz hakkı var mıdır? Eğer varsa bu hak bireyin mi yoksa devletin midir?
Bilinmelidir ki, töre ve namus cinayetlerindeki bireysel infazların ne akli ve ne de dini açıdan savunulur bir tarafı vardır. Eğer ortada bir suç varsa, yargılama ne aile meclisine ve ne de aşiret liderine aittir. Ancak suçluları devlet yargılayabilir. Eğer bir toplumda yetki kargaşası olursa orada bir düzenden bahsedilemez.
Günümüzde töre ve namus cinayetlerine karşı mücadelede bir şey göz ardı ediliyor. O da, % 99’u Müslüman olan bir toplumda ırz ve namus, iffet ve hayâ gibi temel değerlerin yıpratılması ve yok sayılması hatasıdır. Bu konuda da ciddi tedbirler alınmalıdır. Maalesef kimi dizi ve filmlerde iffet ve hayâ gibi değerlerin itibarsızlaştırıldığına tanık oluyoruz. İşte bu tip yaklaşımlar, toplumda nesil emniyetini tehdit eden olayların meydana gelmesine dolaylı olarak zemin hazırlamaktadır.
Birey ve toplum olarak şunu iyi bilmemiz gerekir. Her ne kadar dinimizde evlilik dışı ilişkiler haram olsa da, adam öldürmek daha büyük bir haramdır. Her ikisi de hafife alınamaz. Kaldı ki toplumumuzda işlenen kadın cinayetleri, sadece evlilik dışı ilişkiler sebebiyle değil, kızın, ailesinin istemediği birisiyle evlenmesi neticesinde de meydana gelmektedir. Evlilik çağına gelmiş, evlilik ehliyetine haiz olan bir kızın eş seçiminde kendi rızasına aykırı hareket etmenin nasıl bir sonuç doğuracağı konularında da kafa yormamız gerekir. Gerçek ebeveynlik, kızlarının başına sevimsiz, istenmeyen iffete leke sürücü bir iş geldiğinde onu hemen ölüme mahkûm etmek değil, onu bulunduğu konumdan çekip çıkarıp kurtarmaktır.