Prof. Dr. Caner Arabacı

Prof. Dr. Caner Arabacı

Üç musibet, bir nasihat

Son günlerin, ortamı siyasi kaosa götürücü haberleri içinde kaybolup giden asıl kaos habercisi haberlerine hiç dikkat edebildiniz mi?

Diyelim ki geçmişte çok büyük darbeler alan millet o öldürücü darbelere rağmen hayatını sürdürmüş, düştüğü yerden yeniden kalkmıştı. Âdeta küllerinden dirilmişti. Çünkü ailesi sağlamdı.

Son günlerin haberleri bunun için önemli: zira ailenin SOS verdiğini gösteriyor..

Ankara, Konya ve Bursa’da genç kızlar annelerini boğazlıyor.. Sokak çocuklarının sayıları artıyor.. Yalnız yaşayan ihtiyarlardan gazdan zehirlenerek, yanarak ölen, ölümünden günlerce haberdar olunamayanlar çoğalıyor.. Bu türlerin bütün Türkiye’de ve on binlerce olduğuna bakılırsa durum hiç de iç açıcı değil.

Neden, ne oluyor?

Değişiyoruz.

Popüler kültür ya da Batı Medeniyetinin aynılaştırma, sömürge toplumu oluşturma çabası doğrultusunda yaygınlaştırdığı kültür, geleneksel aile yapımızda önemli değişikliklere sebep oluyor..

Çekirdek ailenin benimsenmesi, ona uygun hane/mesken tipini, mefruşatı öne çıkarıyor.

Artık geniş ailenin, ortak paylaşımlı elverişli mekânları/iç mekânları yerine; kişiye özel tahsisli mekânlar üretiliyor. Yatak odası, genç odası, çocuk odası, misafir salonu, mutfak, banyo, helâ-lavabo gibi sıralanabilecek daire tipi yaygınlaşıyor. Böylesine bir mesken tipinde çekirdek aile mensupları dışındakilere yer yoktur. -Ayrılmamışlarsa- anne-baba ve evlenmemiş çocuklar vardır. Dede, nine, hala, dayı, emmi gerektiğinde ailenin saygın üyeleri değil, olsa olsa geçici misafirleridir. Zaten misafir salonu, kalmak için değil, döşeme itibariyle günlük oturmalar içindir.

Teknolojik hizmetin yükselmesi ile genç odalarına alınan TV, internet, bilgisayar, cep telefonu gibi özel hizmete tahsisli araçlar, onları diğer aile bireylerden koparma noktasına getirmiştir. Geleneksel kültürün akrabalık bağları ile ilgili yapısı, düşünce-sevgi bağlarını zenginleştiren yakınlık duygusunun yerini aletler almıştır. Egonun hizmetindeki parayla alınabilen teknolojik araçlar, bencilleşme oranını artırmaya yaramaktadır. Benmerkezci, egosantrik bir güçlü genç üretimi artmıştır. Gencin dünyasında, haklı olarak düşünüp-hesaba katacakları içinde dedesi, ninesi yoktur. Ferdileşme özgürlüğünün neredeyse ilahlaştırdığı “nefsi”, çıkarları vardır. Tek çocuklu ailelerde özellikle tipikleşen bu benmerkezci yapı, aile parçalandığında korkutucu sonuçlar üretmektedir. Paylaşımcı, dengeleri koruyan ruh hali de parçalandığı için akıl almaz canavarlıklar gösterilebilmektedir. Ankara, Konya, Bursa cinayetleri bireyci, popüler, çekirdek ailenin geldiği yer açısından acil tedbirler düşündürmelidir. Annesi ile birlikte yaşayan biricik kız evladın vahşileşme düzeyi, Roma-Yahudi pederşahîliklerini bile çok gerilerde bırakmıştır. Yüksek tahsilli kızlar, annelerini boğazlamışlardır. Bunlar güya eğitimlidirler. Ankara’daki kız, hukuk fakültesi; Konya’daki kız açık öğretim öğrencisidir..

Çekirdek aile, bir de parçalanmış ise, geleneksel yapıda yaşanarak öğrenilen, ata-evlat, büyük-küçük ilişkisinin bir benzerini ve ya daha üst şeklini üretememektedir. Tam tersi, insan ilişkilerinde asırların deneyimi içinde sınanarak benimsenen davranış kalıpları yerine, uç düzeyde bohemi hatta hayvandan daha aşağılık tavırların üremesine zemin oluşturmaktadır. Yaşlı anneye “üf” bile denemeyecek bir ruhî erdemin yerini, kasapların normalde iş olarak yaptıkları et doğrama ruhsuzluğu almıştır. Bu durum, insan ilişkilerinde soylu davranışları üretemeyen çekirdek aile tipinin iflası ile ilgili bir sinyaldir. Ara elemanların olmadığı, paylaşmanın-hayatı birlikte yaşama sorumluluğunun öğretilmediği durumların ürettiği ruhî hastalıklar ortaya çıkmaktadır.

Çekirdek ailenin sorunlarına karşı, geleneksel yapıdan, kültür ve medeniyet değerlerimizden faydalanarak uygun çözümlerin geliştirilmesi gerekmektedir.

Öncelikle, artık ailenin yeniden tanımlanması gerekmektedir. Aile, sadece anne-baba, evlenmemiş çocuklar yanında hayatta ise dede, nine vb. yakın akrabalardan oluşan en temel sosyal birim olmalıdır.

Aile içi ilişkiler, akrabalık, komşuluk ilişkilerini geliştiren, hayatı yaşanabilir kılan kültürel öz-medeniyet değerlerinin her vasıta ile telkini yapılmalıdır. Çekirdek aileye destek zorunluluğundan doğan ‘ana-baba okulları’ yaygınlaşmalı, hatta orta öğretimde ders konusu yapılmalıdır. Sinemanın ailenin yardımına koşması gerekmektedir. Bunun için Osmancık’tan senaryosu alınan Kuruluş’taki aile ilişkilerinin geliştirilmiş şekli gibi, bir dönem televizyonlarda seyredilen yabancı yapımı ‘Küçük Ev’ dizisine benzer ama kendi geniş ailemizi, geleneksel aile tipimizi tanıtıcı filmler, belgeseller hazırlanmalıdır. Bunun için birilerinin harekete geçmesini beklemek doğru mudur? Medyadaki, bohem hayatı meşrulaştıran diziler yerine bu türden yapımların devreye girmesi için; sadece devlet kurumları değil, vakıflar, dernekler, tv kanalları senaryo yarışmaları açıp, film üretimini finanse edemezler mi? Türkçeyi ustaca kullanan yazarlara, geleneksel aileyi zihinlerde canlandıran yakın tarih serüvenleri yazdırılamaz, romanlaştırılıp senaryolaştırılamaz mı? Sanatkârlarımıza aynı muhtevada çizgi romanların siparişi verilemez mi?

İşin bir diğer yönü, uygun mekânların geliştirilmesidir. Mimar, iç mimar, mühendis, inşaat sektöründe çalışanlarla, mobilyacı, tasarımcılar geniş aileye uygun mesken tipi tasarlayamazlar mı? Hatta bu doğrultuda, model mahalleler, kooperatifler kurulamaz mı? Diyelim ki bu türden meskenlerin alınlarına biblo gibi kuş sarayları monte edilip, bahçelerine ağaçlar dikilip, uygun bahçe-park düzenlemeleri ayrıca selsebiller konamaz mı?

Kuş saraylı, selsebilli bir yeşil alan içindeki mesken tipinin, insan ruhunda açtıracağı güllerin, güzelliklerin önü artık açılmalıdır. Lağım kokulu, beton-asfalt yığını, çöp döküntülü yerleşim alanlarının sadece gözleri değil, gönülleri de kirlettiği ortamlara insanlarımız layık mıdır? Artık kirli olandan yeşil olana, tabii, nezih olana kayılma zamanı gelmiştir.

Sosyal tarihçilik, yerel tarihçilik, sosyoloji alanında; geniş aileye, ataerkil geleneksel yapıya ait araştırmalar artırılmalıdır.

Bu bir düşünce değil sanki bir mecburiyettir.. Sadece, ölümünün kızının elinden olmamasını, ihtiyarlığında gazdan zehirlenerek vefat ettikten günler sonra bir ‘garip bencileyin’ duyulup-yunmamayı, çocuk ve torunlarının sokak çocuğu olmamasını isteyenleri ilgilendiriyor. O kadar..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar