A.Cenap Kendi
Udî Cenap Kendi ile bir sohbet “Türkülere Sahip Çıkmak Ne demekmiş?”
1985 yılında Yeni Konya Gazetesinde Mehdi Halıcı ve Nuri Cennet imzası ile “Açıklamalı Konya Türküleri” başlığı altında Konya türküleri ile işlerine gelen bazı saz ustalarının hayat hikayelerini yayınlamışlardı. Daha sonru bu dizi 1985 yılı Aralık ayında İstanbul’daki hemşerimiz Eczacı Adil Karaağaç’ın katkılarıyla ve Mehdi Halıcı imzası ile “Konya Sazı ve Türküleri” adı altında kitap haline de getirildi. Halbuki bu eserin derlenmesinde Nuri Cennet’in (Nuri Büyükbahçıvan) emekleri de vardı ki Yeni Konya gazetesinde ikisinin imzası ile yayınlandığından umumi efkar, bu eseri müşterek olarak ikisinin bilmekteydi. Hatta bu hususta Nuri Cennet’e bir şey sorarsanız, mangalda kül bırakmayarak; “Kitabın tamamının kendi derlemesi olduğunu” iddia etmektedir.
Bu eser Yeni Konya gazetesinde yayınlanırken, ikisinin imzası ile yayınlanmıştı. Ne hikmetse Mehdi Halıcı, Nuri Cennet’i dışlayarak kitaba kendi imzasını atarak, kendine mal edince; Konya düzeninde büyük dedikodular çıkmıştı. Dahası, bu eser, bir araştırma ve derleme ürünüdür. Telif eser değildir. O halde kitabın kapağındaki (haydi diyelim ki elinde imkan olduğundan Nuri Cennet garibini dışlayarak kitabı kendine mal eden) Mehdi Halıcı, imzasının önüne “Derleyen veya Araştıran” diye bir ibare koyması gerekirdi. Geçelim…
Nuri Cennet evine bizi akşam yemeğine davet etti. Sazlı, sözlü sohbetli bu toplantıy Mazhar Sakman, Kazım Büyükşalvarcı, Abidin Özlüoğlu ve ben enstrümanlarımızı alarak iştirak ettik. Bizden başka misafirler de vardı ama hiç birisi yabancı değildi. Baş konuk Konya Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Güngör Bey (24 Nisan 1983’de hakkın rahmetine kavuştu) Veteriner Hekim Kemal Bey, feyzi ve mehdi Halıcı.
Akortları tazeledik. Bizlerden Konya’ya ait çok eski, unutulmaya yüz tutmuş terennünü zor, kritik türkülerden örnekler isteniyor. Önümüze ufak bir leşte geldi. Şöyle bir göz attım, çok ender çaldığımız havalar.
“Gerçi bu türküler folklor tarihinin malı olmuştur, sahibi meçhuldür. Zaman akışı içini de bu güne kadar gelebilmiş, sahip çıkıldığı takdirde daha nice yıllara iletilecektir. Amma, ortada yaşanmış bir gerçek vardır. Beyanımızın yalan ifadeler olmadığına dair belgeler hatta hayatta olan şahitler vardır. O halde, o gün, bu türküleri verenlerin kitapta kayna olarak gösterilmesi gerekir. Bu bir. İkincisi, o günkü, o toplantıdaki sevgi ortamı ile bu günkü saygısız ve hatta hasmane tutama mana verebilmek maalesef mümkün değildir. Başkasının ismini kullanarak kaba ve sevgisiz ifadelerle aleyhte neşriyat yapmak doğrusu hiç de uygun değildir”