Doç. Dr. Murat Kayacan
Ufuk Turu 6
Konya’daki vakıf ve derneklerin ortak etkinliği olan Ufuk Turu toplantılarının altıncısı Nevşehir Kozaklı’da yapıldı. Diğer illerden vakıf ve(ya) dernek temsilcilerinin de katılımıyla gerçekleşen programın konusu “bir arada yaşama kültürü” idi. Programdan aldığım notların bir kısmı konuşmacıların kürsüde bir kısmı da otel lobisinde söylediklerini içermektedir ve aktaracaklarım programın ana temasıyla sınırlı olmayıp orijinal bulduğum noktaların bir bölümünü içermektedir.
Adnan Küçük anayasayı halkın yapacağını dolayısıyla askerlerin yaptığı darbelerin hemen ardından askerlerin emriyle yapılmış olan anayasaların gayr-ı meşru olduğunu ifade etti. Laikliği demokratik, otoriter ve totaliter olmak üzere üç başlık altında ele alan Küçük, ilkini tercih ettiğini vurguladı.
“Dini çerçeve ve ittihad-ı İslâm” adlı bir konuşma yapan Bünyamın Duran sivil toplum tarafından kabul görmeyen bir söylemin tarihin çöplüğüne atılacağını söyledi. Nuh ve Lut peygamber örneğindeki gibi toplumları tarafından genel itibarıyla reddedilen peygamberlerin varlığını dikkate aldığımızda “tarihin çöplüğü” ifadesinin talihsiz bir ifade olduğunu belirtmiş olalım. Konuşmacı Suudi Arabistan ve Fas’tan gelen modern selefilik ve Mutezililiğin problem çıkardığını, polarizasyona neden olduğunu ve ittihad-ı İslâm’ın kaybolduğunu söyledi.
Duran’ın yaptığı gibi problem olarak sadece iki bakış açısını sorumlu tutmak ne kadar doğru olur? Her mezhebin yanlış bakış açıları ve uygulamaları olabilir ama bunlardan sadece ikisini ihtilafın kaynağı gibi göstermek en azından adil değil. Yine Duran, içtihadı zaman-mekân üstü kabul etmenin Said Nursi’ye göre “ilmî istibdat” olduğunu söyledi ancak Said Nursi’nin niçin içtihad etmeyi neredeyse imkansız kılan “içtihad şartları” koyduğunu izah etmedi. “Allah katında din İslâm’dır.” ayetinin dışa dönük söylem olduğunu söyleyen Duran, inkâr(cılar)la İslâm arasına kesin bir çizgi çeken Kâfirun suresindeki “dışa dönük söylem”i de bu bağlamda izah etseydi iyi olurdu.
Türkiye Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı başkanlığı yapmış olan Harun Tokak, diyalog konusu üzerinde durarak zamanında hapse girmiş olan Muhsin Yazıcıoğlu’nun solcu mahkumların yaralarını sardığını her iki kesimin de kullanıldıklarını anladıklarını ve hapishanede birbirleriyle güzel diyaloglar kurduklarını sitayişle anlattı. “Yarın bir gün daha büyük bir güç Ergenekon karşıtlarını da hapse attırırsa, onlar da içeride birbirlerinin yaralarını sararlarsa erdemli bir tavır göstermiş olurlar mı?” şeklindeki bir soruya: “Hayır zira ilk örnekte bir kandırılma söz konusuyken ikincisinde Ergenekoncuların bu vatanın hayrına iş yapmayan kimseler oldıkları” anlamına gelebilecek sözlerle cevap verdi. 1990’lı yıllarda vakfın Aydın Doğan ve Y. Nuri Öztürk dahil bazı kimselere ödüller verdiği hatırlatıldığında Tokak: “O dönemde çerçeveyi geniş tuttuk. Güzel sonuçlar aldığımız gibi, diyaloglarda ilerleme kaydedemediğimiz kimseler de oldu.” dedi.
Osmanlı dönemindeki bir arada yaşama kültüründen bahseden Bülent Arı, Aleviliğin beş yüz yıllık siyasi bir mesele olduğunu, onların vergilerini aslında Türk olan Şah İsmail’e verdiklerini ve Türkmen olduklarını söyledi. IV. Murat döneminde işkence ve deri yüzme cezası olduğunu söyleyen Arı, Osmanlı’da kazığa oturtma cezasının da uygulandığına dair bilgiler verdi.
Türkiye’de modernist ve tarihselci olarak bilinen Fazlurrahman’dan Amerika’da eğitim alan Alpaslan Açıkgenç, Fazlurrahman’ın ağır şeker hastası olduğunu, Cuma namazlarını okulda kıldırdığını, hayatında hiç alkol almadığını, evde medrese tarzında eğitim verdiğini söyledi. Ayrıca Açıkgenç, Sırbistan’da okul açabilen Fethullah Gülen’in çevresinin Suudi Arabistan ve İran’da niye okul açamadığına dair soruya, her iki ülkenin kendi topraklarında başka bir ülkenin vatandaşlarının okul açmaya izin vermediklerini söyleyerek cevap verdi.
Programda Taraf Gazetesi yazarı (artık alakası kalmamış da olsa Yahudi) Roni Margulies de katıldı ve konuşmasının ardından iyi de alkış aldı. Türkiye sosyalist hareketinin efsanevi şahsiyetlerinden kabul edilen Mihri Belli’nin çıkardığı Türk Solu dergisinin (Bu dergiyi şu anda Kemalistler çıkarıyor.) 3. sayısının kapağında Mustafa Kemal’in resminin olduğunu, Deniz Gezmiş’in de bir yakasında M. Kemal’in bir yakasında da Mao’nun resmini taşıdığını söyledi. Margulies’e göre Türk Solu, solu “tepeden inmeci” Stalin yerine Marks ya da Lenin’den öğrenseydi Kemalist olmazdı.
Bu sene de Konyalı vakıf ve dernekler başka illerden benzer faaliyetler yapan kurumların da katılımlarıyla önemli bir etkinliğe imza attılar. Akademisyenlerin de bu etkinlikte rol almaları, sorumluluk üstlenmeleri kaliteyi daha da artırıcı bir unsur oldu.
Teşekkürler Konya.