Ufuk Turu İzlenimleri/4

Ufuk Turu toplantısı’nın ikinci oturumunda konuşmacılar Yargıtay eski Başkanı ve Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sami Selçuk, Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla ve Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Aydın’dı.

DEVLET, TERBİYE ETME ANLAYIŞINDAN VAZGEÇMELİ.

Oturum başkanı Yargıtay eski Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk, devletin görevinin hizmet etmek olduğunu belirterek, terbiye eden bir devlet anlayışıyla hiçbir yere varılamayacağını söyledi.

Milletinden kopuk, terbiyeci devlet anlayışı devlet-millet kaynaşmasını engelleyen en büyük faktör olduğunu ifade eden Selçuk’a göre bu durum Türkiye ve dünya gerçeklerini görmezden gelen yasakçı bir anlayışı doğurmuştur. Türkiye’nin son yüzyılına bakıldığında tartışılan, gündemde olan konular tarikat-cemaatler, ırklar, mezhepler, başörtüsü, imam hatipler, Kur’an kursları, laiklik vb. konular geldiğine vurgu yapan Selçuk, Türkiye’nin bu sorunları gündemine alıp çözüm bulmadığı sürece, yarınlara rahat yürüyemeyeceğini vurguladı.

Demokratik devletlerde bu tür baskıların asla kabul edilemeyeceğini kaydeden Selçuk, “Devlet yurttaşını terbiye etme anlayışından vazgeçmelidir. Bugün Milli Eğitim Bakanlığı gibi bir bakanlıkta talim ve terbiye kurulu gibi bir kuruluşun olması nasıl açıklanabilir, bu nasıl bir bakıştır. Devlet hukuk anlayışını ön planda tutmalıdır. Hukuk herkes için eşit olmalıdır” düşüncesinde.

DEVLETÇİLİK VE ŞOVEN MİLLİYETÇİLİKTEN VAZGEÇİLMELİ

Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Atilla Yayla da, konuşmasında, Türkiye’nin sorunlarını çözemeyen bir ülke haline geldiğini belirterek Türkiye’de yapılmamış şeylerin yapılıyor gibi gösterildiğine dikkat çekti ve bu kandırmacadan vazgeçilmesi gerektiğini ifade etti. AK Parti iktidarında AB ilişkileri adına bazı fikir özgürlükleri getirildiğini hatırlatan Yayla, ancak bu dönemde düşünce davalarında önemli oranda artış olduğunun altını çizdi. Yayla, son günlerde Türkiye’nin birçok yerinde sivil toplum örgütleri tarafından düzenlenen Cumhuriyet mitingleriyle bazı kesimlerin kendi hayat tarzlarının değişme tehlikesi olduğunu iddia ettiklerini ancak bu kesimin yaptığı eylemlerin ahlaki olması için önce başkalarının haklarına saygı duymaları gerektiğini vurguladı.

STK kavramının yozlaştırılmaması gerektiğini de vurgulayan Yayla, “Sivil toplum kuruluşları adil ve ilkeli olmalıdır, STK kavramının anlamı doldurmalıdır. Bugün ülkemizde iki ayrı STK vardır. STK’lar herkesin hakkını aramalı ve savunmalıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin devletçi ve şoven milliyetçi anlayıştan bir an önce kurtulması gerektiğini söyleyen Yayla’ya göre dindar muhafazakar kesimde dahi milliyetçilik anlayışı var. Müslümanların kendi dinlerini koruması için illaki bir devlete ihtiyacı yoktur, çünkü dinin kendini koruma gücü vardır.

DİNDARLAR VE KÜRTLER SAMİMİ OLAMADI

Devletin sosyal hayatı tanzim etmekten artık vazgeçmesi gerektiğini ifade eden Yayla, bu durumun Türkiye’de ciddi çatışmalara neden olduğunu vurguladı. Dindar kesimin ve Kürtlerin devlet eliyle mağdur edilmesine rağmen bu iki kesimin başkalarının hakkı ve özgürlüğü söz konusu olunca susmayı tercih ettiklerini belirten Yayla, iki kesimin de özgürlük ve hak arayışlarında samimi olamadıklarını, samimiyet sınavından başarıyla çıkamadıklarını kaydetti.

Türkiye’nin demokratik devlet olmak için şoven milliyetçilik anlayışını terk etmesi gerektiği belirten Yayla, akademik camiaya da göndermelerde bulundu. Birçok akademisyenin sağcı, solcu olmasına rağmen neredeyse tamamının devletçi bir kafa yapısına sahip olduğunu ifade eden Yayla, sözlerini “Özellikle profesörlere yönelik bir anket yapacak olsak korkunç bir devletçilik ortaya çıkar, hiçbir zaman üniversitelere güvenmeyin” diyerek bağladı.

DEVLETLE SİYASET ARASINDA AYRIM YAPILMALI

Oturumun son konuşmacısı olan Selçuk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Mustafa Aydın ise, sivil toplumun “resmi toplum” (devlet) ve “sivil toplum” (halk) şeklinde Hegel’le başladığını ve siyasi literatüre girdiğini ifade ederek konuşmasına başladı. Sivil toplumun en önemli özelliğinin fertle devlet arasında tampon görevi yaptığını, ne kadar güçlü ve sorumluluklarını ne kadar yerine getirebilirlerse o kadar başarılı olabileceklerini söyledi.

Türkiye’de sivil yönetimin bürokratik yapı tarafından ele geçirildiğini ve sivil inisiyatife hareket imkanı sağlanmadığını ifade eden Aydın, demokratikleşme  için bürokratik oligarşinin sivil yönetimden elini çekmesi gerektiğini kaydetti. Türkiye’de halkın sivil toplumdan ve sivil düşünceden yana olmasına rağmen pratikte bunun mümkün olmadığını vurgulayan Aydın’a göre dinin de sivil olması gerekiyor. (devam edecek)

 

SAMİ SELÇUK AK PARTİ'Yİ NEDEN REDDETTİ?

 

Güçlü önerilerin ve derin analizlerin yapıldığı oturumlar devam ederken, bir taraftan da katılımcılar, yakalayabildikleri aydın ve ilim adamlarıyla birebir görüşme imkanı buldular. Yarım saat, kırkbeş dakikalık aralarda çay sohbetleri daha samimi bir havada geçti. Ekranlardan ve eserlerinden tanıdıkları isimlerle yüzyüze, göz göze gelmenin sevinci yüzlerden okunuyordu. Yargıtay Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk ve eşi Türkiz hanımla ilk oturumu dinlerken yan yana oturmamız, ilerleyen zamanlarda daha yakın olmamız için de bir vesile oldu. Sami beyle ikimiz paneli dinlerken Türkiz hanımla eşim Cemile hanım koyu bir sohbete dalmışlardı.

SAMİ SELÇUK NEDEN ANAVATAN’DAN ADAY OLMUŞ?

Sami Bey’e özel sohbette sorulacak güncel soruların başında “Cumhurbaşkanı kim olacak?”, “Neden AK Parti’den aday olmadınız?” ve “Geçen seçimde neden Anavatan’dan aday oldunuz?”, “Bundan sonra darbe olur mu?” gibi sorular geliyordu. Sami Bey, genel seçimlerden sonra halkın çok rahat Cumhurbaşkanını seçebileceğine inandığını söyledi. Geçen süreçte STK’ların yeterince kamuoyu oluşturamadığı için Cumhurbaşkanı seçilemediğini, sorumluluğunu yerine getiremeyen STK’ların da kendilerini sorgulaması gerektiğini kaydetti. Anayasa Mahkemesi’nin 367 yorumuna da eleştiriler getiren Selçuk, Türkiye’de hukukçuların birikiminin çok zayıf olduğunu ve bir yorum disiplini olmadığı için kurallara da uyulmadığını düşündüğünü belirtti. Selçuk ayrıca Anayasa’nın ifade gücünün eksikliğine dikkat çekti ve Türkiye’de yasaların birkaç gün içinde yapıldığı için dünyanın en kötü yasaları olduğunu vurguladı.

Demokrasiye inanç noktasında kimsenin samimi olmadığı fikrini savunan Selçuk’a göre AK Parti iktidarı döneminde yapılan reformlar da AB istedi diye yapıldı.

Sami Selçuk geçtiğimiz seçimlerde kendisini Yargıtay Başkanı seçen yönetim kurulu üyelerinin istememesi nedeniyle AK Parti’den aday olmadığını söyleyerek bu yönde sorduğumuz soruları açıkça cevapladı. Selçuk “Beni gecenin ikisinde aradılar. ‘Eğer aday olursan, seninle hukukumuzu, dostluğumuzu silmiş olursun’ dediler. Ben de bu arkadaşları çiğneyip aday olamadım” diyerek adaylığı ile ilgili sorumuza açıklık getirdi. Baraj problemi olmasına rağmen Anavatan’dan adaylığı için de Selçuk “AB hevesi olan ve bunun için çalışma yapan tek parti olarak onları gördüğüm için aday oldum” dedi. Sami bey, bu dönemde de Yargıtay’la ilişkilerini bozmamak için AK Parti’den aday adayı olmadığını sözlerine ekledi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.