Uluslararası şirketler ve uluslararası terör

İngiltere vizesi almak için Ankara’ya gelen bir dostumla sohbet ediyorum.
Öğleden sonra vizeyi almaya gidecekmiş, Ankara’ya gelmişken dostları ziyaret edeyim demiş.
İngiltere’de üç aylık bir eğitim alacak.

İstanbul’dan, çalışmalarından bahsediyor dostum.
Ortaçağ’da Ortodoks Kilisesi uzmanlık alanı.
Kilise deyince, aklıma Aytunç Altındal geldi. Uzman arkadaşıma soruverdim:
Sahi katılıyor musun Altındal’ın söylediklerine, ciddiye alalım mı “Tapınak Şovalyeleri”ni?
Gülümseyerek cevap verdi; Yalçın Küçük’ ü ne kadar ciddiye alırsan onu da o kadar ciddiye al!
Biz bütün bunları konuşurken, tam da bu sırada, bütün televizyon kanalları Londra’ya bağlanıyor.

Londra’nın Kuzeyinde yedi ayrı yere konulan-sonradan dört olduğu anlaşıldı- bombalar patlamış. Pek çok yaralı ve ölü olduğu söyleniyor.
İskoçya’daki G-8 toplantılarının olduğu bir gün, sabah saatlerinde oluyor bütün bunlar.
Blair bir açıklama yapıyor.
“Bizi kimse yıldıramaz, yolumuzdan döndüremez, bu kararı bütün G-8 ülkelerin devlet başkanlarıyla aldık” diyor.

Ardından Bush’un açıklaması geliyor.
“Biz burada dünyanın mazlumları için toplanmışken, çevre, nükleer silahlar, AİDS gibi çok önemli konuları gündeme getirirken, insanlar teröre kurban gidiyor, bunun hesabı sorulacaktır. ”
Ben de sormadan edemiyorum kendime “Sahi bu, çevre, nükleer silah ve AİDS gibi çetrefilli sorunlar hangi toplumlar tarafından baş belası edilmişti dünyaya!”
***
Terör.
Nereden ve kimden gelirse gelsin lanetlenecek bir olay.
Temelinde korku salmak, dünyayı yaşanmaz kılmak var.
Ancak terörün sebeplerini de iyi irdelemek gerekiyor.
Peki terörün sebepleri üzerinde düşünmekten bizi alıkoyan manipilasyonlardan ne zaman kurtulacağız?

Medyanın, büyük sermayenin uyguladığı manipülatif terörden nasıl sıyrılacağız?
Uluslar arası terör deniyor son yıllarda yapılan saldırılara.
Ve dünya ekonomik sistemine damgasını vuranlar da uluslar arası şirketler.
“Uluslar arası şirketler” ve “uluslar arası terör” ilginç bir bağlantı değil mi?
Eskiden terör örgütleri bir yer, bir mekanla sınırlıydı.
Mesela ETA, İspanya’da, İRA, İngiltere’de PKK Türkiye’de.
Oysa El Kaide her yerde.

Tıpkı uluslar arası sermaye gibi!
Bütün bunları birleştirdiğimizde “dünyaya demokrasiyi getirirken, kan ve gözyaşını hediye eden G-8’lere, Bin Ladin’in El Kaidesini sahneye başrol oyuncusu olarak süren güçlere ne diyeceğiz?” şeklinde düşünmekten kendimizi alamıyoruz.
Soğuk savaş bittikten sonra başladı aslında her şey.
ABD-Sovyet çekişmesinin sona ermesiyle birlikte “düşmansız kalan bir Batı” vardı karşımızda.

Düşmansız uzun süre devam edilemezdi.
En azından uluslar arası sermaye buna seyirci kalamazdı.
Büyük oyuncular kara kara düşünürken bir çekik gözlü Amerika’lı nihayet formülü bulmuştu, ‘Tarihin Sonu ve Son İnsan’ adlı makalesiyle yeni bir açılım getirivermişti Fukuyama denen uğursuz baykuş.
Dünya bir medeniyetler çatışmasına gidiyordu. ‘İslam dünyasıyla, Hıristiyan dünyası nihayetinde kapışacaktı’
***
“Ya bu adamlar şimdi bize vize vermezlerse!” diyen arkadaşıma acı acı bakıyorum bu sırada.
Evet artık Batılı ülkelere giderken önemli korkularımızdan biri de bu..
Özellikle daha çok Müslüman ülkelerden gelenlere terörist muamelesi yapılıyor.
Bir buçuk milyonun yaşadığı İngiltere’de terör bahanesiyle yine psikolojik bir tacize uğrayacak insanlar..Çoğu sorgulanacak, terörist muamelesi yapılacak
11 Eylül’den bu yana bu hep böyle.

Maalesef Huntington’un Medeniyetler Çatışması tezinin yavaş yavaş hayata geçtiğini görüyoruz.
Peki bunu hayata geçirenler şimdi olanlardan memnun mu?
İnsanlık trajik bir hal almakta ve hiçbirimiz bu muameleye maruz kalmayı hak etmiyoruz.
Terörü lanetliyoruz.
Teröristlere silah verenleri de!










Önceki ve Sonraki Yazılar