Üslub-u Hakim-2

  Dünyada ki sorunların ilk sebebi ve kökeni insanlığın negatif düşünme ve negatif hissetme alışkanlığıdır. Bu duruma sonuç odaklı düşünmenin de katkı sağladığını ekleyebiliriz. Olaylara negatif ve sonuç odaklı yaklaşım kişiyi itidalden ve vasattan uzaklaştırıcı bir işlev görüyor. Hikmet ve üslubu hakim halbuki itidalle ve/veya vasatla aynı şubeye mensuptur. Bizlerden hikmetli söz ve davranışların sadır olabilmesi için salt bilgi sahibi olmamız yetmiyor. Peki bu durumda bilgiyi hikmete dönüştürebilmenin varsa esasları nelerdir? Bilgi hikmete ve üslubu hakime nasıl dönüşür? Söze manayı katmakla. Bu birinci aşama. İkincisi de: Bilgiye ölümün bilgisinin dahil edilmesiyle. Bu iki aşama tamam edilebilirse hayata bir bütün olarak bakabilme istidadı oluşmuş olur. Dünya ve ahiret, İlim ve amel, kadın ve erkek, Kur’an ve sünnet, lafız ve mana, ruh ve beden birlikte bir bütünü teşkil eder ki, bu bütünlük gözetilmediği takdirde orada hikmet ve hikmete mebni iş, eylem ve düşüncenin oluşmasını beklemek abesle iştiğal olur. Burada ki kavramlar üzerinde durulduğu takdirde şu görülecektir; bütünlük iki zıt kavramdan müteşekkildir. Birini diğerinden ayırmak hayatı ve manasını anlamsız kılmak ve bütünlüğü bozmak olur. Bu durum insanlığın kendi aleyhine iş görmesi manasına gelir. Bunu biraz açalım.

   Muhammet İkbal’in Cavidname isimli kitabında batıyı tarif ederken kurduğu cümle bu meyanda ne kadarda manidardır. İkbal diyor ki: ’’Ey batı sen Cebrailini kaybetmiş bir peygambersin’’ Cebrailini kaybetmiş bir batı dikey düşünmeyi terk etmiş, ilahi olanla arayı açmış ve yatay düşünce kalıplarıyla kendini tahdit etmiştir. Bu durum batıyı iki kanatlı olmaktan uzaklaştırmıştır. Artık istese de uçamayacaktır. Mutluluğa yelken açması, mutlu olması veya etmesi bundan böyle kabil değildir. Çünkü tek kanatla uçulmaz. Batı ise artık tek kanatlıdır ve bütünü parçalamıştır. Aksamına cami ağyarına mani olan bütünsel bir bakışı yitirmiştir batı. Bu vaziyette taklitçisi için de hayal kırıklığı mukadderdir. Dimyata pirince giderken evde ki bulgurdan olacağı aşikardır ama keşke bu kadarla kalsa.

  Hz. Ali’ye ilim nedir? Diye sorulunca O ilmi şöyle tarif etmiştir.İlim‘’ilmu min eyne’’’’ilmu fi eyne ‘’’’ilmu ila eyne’’nin hulasasıdır. Kısaca buna mebde ve mead ilmi de diyebiliriz. İlim ile bilgiyi ayırt edici mahiyetin ipuçlarını da buradan çıkartabiliriz. İlim bütünü baz alırken bilgi parçalamayı baz alıyor. Dünyayı ahiretten, ilmi amelden, lafzı manadan, ölümü hayattan Kur’an-ı sünnetten tecrit ediyor bilgi. Ulema bilgeye, ilim de bilgiye dönüşünce veya biri diğerinin yerini alınca artık hikmet mü’min’in yitiği oluveriyor. Üretici tüketici oluyor. Artık her şeyi tüketiyoruz en başta da insanı. Himmete muhtaç batı nasıl olur da kendi taklitçisini himmete muhtaç olmaktan münezzeh kılabilir. Kendisi tek kanatlı iken taklitçisini iki kanatlı kılabilir mi? Bugün hikmet mü’minin yitiğidir doğrudur ama bu yitiği bugün nerede aramalıdır? Bulmak için galiba taklidi bırakmalı ve kendi paradigmalarımıza rücu etmeliyiz. Bilginin yerine ilmi ikame etmeli ve hayatı parçacı değil bir bütün olarak ele almalıyız. Ancak bu durumda hikmet, üslubu hakimi intaç edebilir. Bu yapılamadığı takdirde kılavuz-karga misali bizler için misal olma özelliğini hiç ama hiç yitirmeyecektir. Selam ve dua ile…

 

 

 

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.